29 Ağustos 2013 Perşembe

her şey yolunda

uzun sessizliklere alışkın bu blog,
sosyal medyaya teslim iletişimimiz
her şey twitter, facebook, instagram vs öyle hızla paylaşılıyor ki, blog açıp yazmalar zor geliyor
her şey yolunda bizim tarafta,
bilin istedim.
memleketin ve dünyanın gidişatından bağımsız, sağlık ve rutin yaşam gündemi adına söylüyorum bunu.
yoksa bu sıralar birinin kalkıp her şey yolunda diyebilmesi için ya deli ya vicdansız olması gerekir.

25 Şubat 2013 Pazartesi

beni bu güzel havalar mesdetti :)

 
güneşli ve huzurlu bir pazar sabahından sevgilerle...

20 Şubat 2013 Çarşamba

ben “birikmek” diyorum buna

Ne çok isterdim her gün yazabilmeyi.
Hem belki gündelik hayatı konuşmak iyi gelirdi hepimize. Belki sabah ve akşam trafiğindeki insan hallerinden bahsederdim, belki yaptığım yemeklerden bahseder yapım aşamalarını kare kare fotoğraflar, tatlı tatlı anlatırdım size.
Her gün yemek yaptığımdan değil ama illa yolum mutfaktan geçer benim, yemek olur, kek pasta çörek olur, kahvaltı halleri olur, en kötü otları meyve kurularını eklerim birbirine çay yaparım.
Ya da ne bileyim bir kitapta altını çizdiğim bir cümleyi yazıverirdim buraya, hayat aktıkça altının çizgisi kalınlaşırdı buralarda.
Sonra hayatımızın kesiştiği, eski/yeni insanlardan da bahsetmeli. O günün biraraya getirdiği insan hallerinden, yaşantılarından, hissettirdiklerinden bahsetmek keyif olurdu.
Yazmak için vaktim mi yok, yerim mi dar, enerjim mi az bilmiyorum.
Şu kolumdaki -bayıldığım- ipler, örgüler, düğümler blog yazan parmaklarımı tutuyor belki de :)
“Dağıldın sen” diyor dostlarım, ben “birikmek” diyorum buna, beklerken birikiyorum, iyi geliyor.  

24 Ocak 2013 Perşembe

karne alasım var


Ben en çok karne tatilini severdim öğrenciyken, yaz tatili uzun gelirdi
ama karne tatili tadından yenmezdi benim için.
Tam karne tatili havasındayım,
şöyle karnemi alıp 15 gün gezinsem ortalıkta amaçsız, yönsüz, plansız..

21 Ocak 2013 Pazartesi

bugün annem geliyor


Bugün annem geliyor, nasıl büyük mutluluk.. Önce annem gelecek, sonra kardeşim ve babam! Çok durmayacaklar biliyorum, neyse ki ablam hep buralarda. Kısa bir süre de olsa her ferdine bayıldığım aileme kavuşmuş olacağım.
Küçükken anneme hayrandım belki de her kız çocuğu gibi. Ama benimkisi hiç geçmedi.

Annem öğretmen olmasına rağmen benim için sadece anneydi, çocukluğumu düşününce onu hep mutfakta hatırlarım. Annem olmayan vaktiyle şipşak şahane şeyler yapardı mutfakta. Bütün herkes annemin pastalarından bahsederdi, bir çeşit efsaneydi o J

Şimdi ben... Mutfakta... Annemin mutfakta iş yapışını mutlulukla izlediğim kareler gözümün önünde. Açık gri kareli bir elbise giyerdi. Kestane rengi saçlarını omuzlarının üzerine dökerdi. Allahım, nasıl da güzeldi. Mutfak masasında oturur onu seyrederdim. Bir de hep kendi kendine konuşurdu benim annem, hala da konuşur. Mesela bir fasulyeye dönüp “sana orda süzgecin içinde dur dedim di mi?” ya da tavaya dönüp “biraz kızarın demiştim yan mı dedim ben şimdi simsiyah oldunuz?” “oooh yusyuvarlak oldunuz işte ne güzel” filan diyebilir. Sonra annem akan suyun altında ellerini durulayıp durulayıp mutfak havlusuna silerdi, o hareketi birebir kopyalamışım sanırım, bazen mutfakta suyun altında ellerime bakıp annemin ellerini görüyorum.

Öylece oturur annemi dinler, izlerdim. Annemin susmasını hiç istemezdim, onun sebzelerle eşyalarla muhabbeti benim keyfimdi. Mırıldandığı şarkının her kıtasının sonunda durup “ah bir de sesim olsa” deyişine bayılırdım.

Niye anlattıysam şimdi bunları, annem geliyor işte bugün, özetle çok mutluyum J

3 Ocak 2013 Perşembe

Damağımızda hayatın ve an’ların tadıyla geçsin her yeni yıl....

Yaşamın bir düş olduğundan haberli oluşumdan;  yaşadıklarım değerlidir benim için.
Yıllar geçiyor, yaşanmışlıklar birikiyor.
Yaşadığım hayattan, tereddütsüz mutluyum.  
Yola çıktığım ilk gün gibi; cesur ve güçlüyüm hala.
Yeni yıllar yeni hikayeler getirecek. Sevdiklerimden olsun yeni hikayelerim; deniz kenarlarında esen hafif gece rüzgârları her daim garip bir huzur ve sevinç verir mesela bana, bolca essin bu sene.
Sonra; içimin derinliklerinde, çok gerilere gizlenmiş ‘özgür ruh’un da etkisiyle bazen; nerede ve kim olduğumu bilmeden, bunun önemli olmadığı ve hiç umursanmadığım yerlerde olmak isterim. Benden hiç bir iz olmayan yerlerde olmak. Çiçeklerle örtülmüş dağları dolaşan bir gezgin olmak;
başkalarına göre berduş, kendime göre ermiş olmak.
Damağımızda hayatın ve an’ların tadıyla geçsin her yeni yıl....

17 Aralık 2012 Pazartesi

mutlu yıllar :)



bugün doğum günüm,

huzur ve mutlulukla uyandım bu sabah
yakınımdakiler, dostlarım, ailem...
her birinin varlığına her an şükrettiğim bi dolu güzel insan
biliyorsunuz eminim; etrafınızdakilerdir gerçeğiniz ve onlar dünyanın tüm gerçeğini değiştirebilir sizin için.

yürüdüğüm yola, bu yolun her kıvrımına, varlığını, kayırıcı ve kollayıcı kanatlarını her daim hissettiğim büyük aileme, kızıl kahve sakalları ve dipsiz mavi gözleriyle dengeme, minik tatlı mutlu neşe kaynağıma, her biri birbirinden bağımsız, birbirinden farklı yaşam kaynağı olan dostlarıma minnetçiyim...
 

yılın ikinci yarısı boyunca yaşanan bi dolu problemin etkisiyle bu yılki tek ve en önemli dileğim sağlık, hepimiz için... 

14 Aralık 2012 Cuma

bazı bazı...


Bazı günler tadından yenmez
bazıları çok yorar, hırpalar
bazı günler daha gözümüzü açarken anlarız, o günün zor geçeceğini, 
bazı günler su gibi geçerken bazı günler zaman çakılıp kalıverir
 
bazı insanlar tadından yenmez
bazıları çok yorar, hırpalar
bazı insanları daha görür görmez anlarız, o insanın zor geleceğini,
bazı insanlar su gibi akıp geçerken hayatımızdan bazı insanlar ömrümüzce kalır

ne zaman kaybetmeyi severim, ne de insan kaybetmeyi....
 

8 Ekim 2012 Pazartesi

ruhumun kanatları, pedalları, şarkıları ....


Ben kuşları severim, her halini.
Ruhumun enerjisine göre bazen neşe içinde kanat çırpışlarını, o kıpır kıpır hareketle kendilerini göğe yükseltişlerini izlemeyi severim, bazen öyleye durup süzülüşlerini, hiç bir şey yapmadan gökyüzünden akmalarını severim.

Ben bisiklet severim, her daim.
Çocukluğumdan beri bu böyle, aynı kuşlar gibi ruhum bazen deli gibi pedal çevirip yükselmeyi sever, bazen yokuş aşağı kolları açıp rüzgarı saçlarımda hissetmeyi ve hiç bir şey yapmadan yol almayı sever.

Ve ben ruhumu dinlemeyi ve hareketlerimi onun hızına ve arzusuna göre hızlandırıp sakinleştirmeyi severim. Bazen minimum enerjiyle varolanı devam ettirmek gerekir, yokuş aşağı pedalları bırakıp rüzgarı hissetmek, kuşlar gibi gökyüzünde süzülmek.

Bugünler ruhumun kanat çırpmaktan yorulduğu, bırak biraz süzüleyim dediği günler. Ama keyfim çok yerinde, hareket enerjisi eksilince tadı kaçmıyor ki insanın, ben köşeme çekilmeyi, içime kaçmayı da severim, bu güzel yağmurları kahve kokusuyla köşemden izlerim, böyle zamanlarda kendime şarkılar mırıldanırım.
İnsan olmanın güzellikleri bunlar...

6 Ağustos 2012 Pazartesi

bir hırs ve başarı hikayesi

Aslında yüzebiliyordu geçen yıldan beri.
Tatilin başında olympos'taydık, her an sudaydı ama hiç bir zaman kol mesafesinin ilersine gitmedi
bizimle el temasını hiç kesmedi
tümüyle yalnız yüzebileceğine inanmadı
ikna etmeye çalıştım olmadı
alaçatıya geçtik
havuzda gene benim yanımda debeleniyordu
onun sayesinde ben hiç havuzdan çıkamadığımdan Alberto bir makarna aldı ona,
böylece havuzda yalnız takılabiliyordu.
Çakıl makarnasına tutunmuş oynaşırken; bir küçük çocuk geldi
3,5 yaşındaymış adı Kayra
suya girdi yüzdü daldı çıktı biraz daha yüzdü
ve çıkıp gitti
Çakıl kilitlendi kız yüzerken
gözlerindeki hırsı ve kıskançlığı anlatamam
ben ürktüm o ifadeyi görmekten
Kayra gitti
Çakıl tam gün çalıştı ama nasıl bir çalışmak
dakika ara vermedi
kalbi yorgunluktan kuş gibi çarpıyordu
hiç durmadı hiç vazgeçmedi
akşam Kayra geri gelene kadar yüzmeliydi
başardı tabi, yüzmek koşarak havuza atlamak dalmak öbür taraftan çıkmak hepsi tamamdı
hırsından yüzme öğrendi kızım resmen
akşam Kayra geldi
elinde bir makarna ve dedi ki
"çakıl biliyor musun ben de artık yüzemiyorum sadece makarnayla suya girebiliyorum"

27 Temmuz 2012 Cuma

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Çakıl'dan tweetler

Bazen çok güzel şeyler söylüyor, bazen çok saçma, bazen komik
hepsi Çakılca şeyler.

Tweeter'dan aktarıyorum, burda da olsun istiyorum.

"acı bir duygudur, geçer!" 08 Mayıs 2012 acısso soslu makarna yerken

"arabanın ayşeni, nasıl buldun davşeni, tırınım tırınım" 18 Nisan 2012 bana yazdığı uyduruk şarkının sözleri.

"ama anne herkes kendi haftasinin gunlerini sayabilir ben pazartesiden sonra persembe cuma saymak istiyorum"16 Nisan 2012, haftasonu gelmiyor isyanlarında sızlanırken

Bi harf soyleyip o harfle baslayan bi sey ciziyoruz kagida. "L" dedim karalamis boyamis bi kosesini kagidin 'leke' yaptim dedi :)

Dedi ki bana uyumadan hemen once 'anne sen aslinda afrika sincabina benziyorsun' her gece bu iltifatlar beni kendimden geciriyor :))

"anne ben sana inanıyorum. anne ben sana çok inanıyorum ama bu çok iyi bir şey mi bilmiyorum" 21 Şubat 2012

Cakil'in isyani: yolda yururken alisveris cantalariyla kalabalikta cakila carparak gecen kadinlardan birine; "lutfen ben bir insanim!" 06 Şubat 2012

"biz süt içelim diye ineklerin memelerini çekip çekip süt sıkıyorlar!" 01 Şubat 2012

4 Mayıs 2012 Cuma

çimen türküsü

Truman Capote'yi "Tiffany’de Kahvaltı" "Soğukkanlılıkla" gibi kitaplarından hatırlasınız bu ikisinin filmi de çekilmişti.
Çimen Türküsü'nü ya da orjinal adıyla "The Grass Harp"i okudum ben.
Truman Capote bir söyleşisinde kendisinden bahsederken "hiç huzurlu bir anım olmadı" demiş. Hemen akabinde "ama düşününce, iki yıl boyunca Sicilya’da bir dağın tepesinde, çok romantik bir evde yaşadım, o döneme huzurlu diyebiliriz. Orası Çimen Türküsü’nü yazdığım yer." diye devam etmiş.
Yani huzursuz bir adamın huzurlu diyebildiği kısa bir dönemde yazdığı oldukça farklı, bildiğim algılara ve yaşam biçemine ters bir roman. Kahramanların hepsi farklı karakterler, hep dendiği gibi bir tutunamayanlar romanı.

Kitabın anlatıcısı; 11 yaşındaki Collin Fenwick annesinin ve hemen ardından babasının ölümü üzerine babasının iki yaşlı kuzeninin yanına gönderiliyor, öykü buradaki döneme ilişkin.

"Sanki ne o, ne de ben hangi yöne yollandığımızı bilmiyorduk. Sâkin, sessiz bir şaşkınlık içinde mezarlığın yamacından etrafı seyrettik. Kol kola, yazın yakıp kavurduğu, eylûl güneşinin pırıl pırıl parlattığı tarlaya indik. Kupkuru, hışırtılı yaprakların üzerine rengin türlüsünden bir çağlayan akıyordu. İşte o anda Dolly’nin bana dediklerini hakim de duysun isterdim: Bu ses, eskiden kalma masalları toplıyan, anlatan çimen türküsüdür…Durduk, dinledik.”

ben okuduğuma mutluyum, tavsiye ederim.

27 Nisan 2012 Cuma

uzak

inanamıyorum, bir ay olmuş.
blogger değişmiş, yazı yazmayı ve yayınlamayı dahi beceremedim
bir ay bu kadar uzun mu sahiden, her şey allak bullak olmuş burda.

27 Mart 2012 Salı

iyidir aslında

Sevgili günlük,
bu sıralar en çok kitap okuyorum, güzel hikayeler var, envayi çeşit insan ve bakış açısı.
kokusuna bayıldığım bergamotlu çayımdan içiyor, soğutup nane ve limon ekleyip tekrar içiyor, kaynatıp karanfilleyip tekrar içiyorum. 
hiç bi şey izleyemiyorum, bi tek leyla ile mecnun.
Mecnun'un "biz simiti yeyince ortasındaki boşluğa ne oluyor" tadında felsefik saçmalıklarına bayılıyorum
bahar içime içime doluyor, yakında burasının kır çiçekleri ve kuş sesleriyle dolacağını, banka oturmak için sırasını bekleyen çalışanların birbirleriyle kaynaşıp vakit çok geç olmasına rağmen içeri girmek istemeyeceklerini düşünüyor, gülümsüyor, akşam olduğunda gündelik işler dışında hiçbir şey yapmadan eve dönüp ve bunca sıkılmama rağmen yine de gün çabuk bitti diye sızlanıyorum.
hepsi bu.
rutin .
iyidir aslında.

19 Mart 2012 Pazartesi

en güzel şeyler; bize, çılgınlığın fısıldadığı ve aklın yazdırdıklarıdır



Peşpeşe bir kaç tane Andre Gide kitabını yeniden okudum bugünlerde.
"Pastoral senfoni", "Dünya Nimetleri ve Yeni Nimetler" ve "Kadınlar Okulu".

Andre Gide'yi ilk okuduğumda özgürlük duygusuna bu kadar tutkuyla bağlı birinin var olabilmesi beni heyecanlandırmıştı. Yıllar sonra okuduğumda aynı özgürlük duygusunu ancak bu kez yaşama sevinciyle, coşkuyla umutla perçinlediğini daha net hissettim.

Yazar herhangi bir şeye bağlanmamakta ve yaşamının her gün daha da iyi olacağına inanmanın öneminde o kadar ısrarcıdır ki; kendi kitabı için şunları söyler;

"kitabım, kendisinden çok kendinle ilgilenmeyi öğretsin sana, sonra kendinden çok her şeyle ilgilenmeyi.... daha sonra kitabımı at; hayat karşısındaki binlerce tutumdan biri olduğunu düşün onun. sen kendi tutumunu ara.... ve varlıkların en yeri doldurulmazını oluştur.

Ve dünya nimetlerinden bir alıntı;
'...
kim olacağımı bilememekten ötürü tasalanıyorum; kim olmak istediğimi de bilmiyorum; ama seçmek gerektiğini pek iyi biliyorum. nereye gitmeğe karar verirsem beni yalnız oraya ulaştıracak olan güvenli yollarda yürümek istiyorum; fakat bilmiyorum, ne istemek gerektiğini bilmiyorum.
kendimde bin bir mümkünün var olduğunu hissediyorum. fakat bunlardan yalnız bir tanesi olmağa rıza gösteremiyorum. ve her an yazdığım her sözün, her yaptığım hareketin, çehremin silinemeyecek yeni bir çizgisini meydana getirdiğini düşündükçe ürküyorum. öyle bir çehre ki, bir seçime varamadığından, onu cesaretle sınırlayamadığından kararsız, şahsiyetsiz, korkak olarak tespit edilecek...
tanrım, yalnız tek bir şey istemeyi ve durmadan onu istemeyi bana ilham et.
'

21 Şubat 2012 Salı

karşıma çıkıveren sevinçlerim

"yarının düşü bir sevinçtir ama yarının sevinci de başka bir sevinçtir; şükürler olsun ki hiç bir şey kendisi üstüne kurulmuş düşe benzemez; çünkü her şey farklı olarak bir değer taşır.
'gel sana şu sevinci hazırladım' demenizi sevmiyorum; ben artık karşıma çıkıveren sevinçleri seviyorum.
sevincimin hazırlanmış, bezenmiş olmasını sevmem.
Nathanael, sevinçlerinin hiç birini hazırlama ... "

Andre Gide- Dünya Nimetleri ve Yeni Nimetler

20 Şubat 2012 Pazartesi

çakılla felsefeye devam

Ben mutfakta bi şeylerle oyalanırken Çakıl da mutfak masasında kendince ödev yapıyordu.
Ödev verildiği yok ona ama faaliyet kitapları var
onları eline alıp ödev yapayım diyor, sonra kontrol edip yıldızlar çarpılar veriyoruz
her bir çarpı sarsıyor ve üzüyor onu
muhakkak bir savunması var
"ama öyle anlamamıştım..
ama bu da büyük ben az büyük olanı işaretle sanmıştım vs vs"
bir hırs bir mızmızlık
allah için çok nadiren çarpı alıyor
genelde (şimdilik) yıldızlı bir çakıl bu.

Mutfak masasında ödev yapıyor.
Dedi ki bana;
"anne ben sana inanıyorum,
anne ben sana çok inanıyorum
ama bu çok iyi bi şey mi bilmiyorum!"
böyle anlarda aklım dolanıyor, onun bu kadar net ve berrak kurduğu cümlelere karşı ben genelde hep yuvarlayan genelleyen cevaplar veriyorum.
ama nolur bi düşünün, şu cümleyi kuran çocuğa ne denir?

31 Ocak 2012 Salı

güneş hala orda bir yerlerde...

canım blog,
artık kabullendim ki buraya uğrama sıklığım çok azaldı benim.
hiç de istemiyorum aslında böyle olmasını
neyse boşverelim ne güzel kar yağıyor..
her sabah ve her akşam az da olsa yürüyorum mis gibi bembeyaz tazecik karlar üstünde.
kış biraz durultuyor insanı; ilkbaharın sonbaharın coşkusu, yazın afakanlı enerjisi bir yana, kışın bir ağırlığı var üzerimizde.
acayip bir mevsim aslında; kartopu oynarken hoplayıp zıplayıp çocuklaşıp iki dakika sonra içerde elinde kahve camın kenarında derin düşüncelere dalıyorsun. hep olduğundan olgun, mağrur, düşünceli ve durgun hissediyor insan kendini sanki.
sonra düşünmeyi durdurmanın yolunu düşünürken ipin ucunu çoktan kaçırmış oluyorsun.
Tam böyle zamanlarda neyseki Charles Bukowski geliyor aklıma;
"böyle bir şiiri bitirmenin yolu aniden susmaktır" ....

17 Ocak 2012 Salı

yüreğim kopkoyu kanıyor, dalga dalga kusmak geliyor içimden

içimdeki acı, öfke, çaresizlik, inançsızlık yere göğe sığmıyor
yüreğim kopkoyu kanıyor, dalga dalga kusmak geliyor içimden
bu ayıp, bu utanç, bu ülkeye bir ömür yeter...
bu karikatürü bu bloga koyuyorum ki; durumun vahameti iyiden iyiye içimize otursun!!

Kar kurabiyesi :)

Dışarda tipi ...
evde taze çekilmiş ve demlenmiş kahve kokusu
hadi bu kurabiyelerden de yapın
varsa ateşlerinizi yakın
dışarda sahte bi temizlik sahte bi aydınlık var
şimdi her yer her şey bembeyaz
bi kere de inanalım hep beraber tertemiz bembeyaz dünyaya ...

100gr tereyağ
1 su bardağı esmer şeker
1 yemek kaşığı toz şeker
1 yumurta
1 bardak yulaf
1 vanilya /1 kabartma tozu
2 su bardağı un
gönlünüzce parçalanmış çikolata
önce yağı, esmer şekeri ve toz şekeri çırpın, sonra diğerlerini ekleyin, karıştırın, kaşıkla tepsiye dizin, pişirin, yiyin :)

6 Ocak 2012 Cuma

sabır / sukunet


çok yorucu bi haftaydı yine,
işler güçler neyse de dün beklediğim tahliyeler de çıkmayınca, umutsuzluk, çaresizlik, hukuksuzluk, yoksunluk resmen tüm ağırlığıyla çöktü üstüme.

ister içinden bak ister dışından insan hukuka az da olsa güvenmemeye başlayınca uzayda asılı kalıyor, ayağını basacak yer yok işte.

sabır çekmek bu milletin kaderi.
neyseki tespihi bilen tanıyan milletiz
boncuk boncuk, usul usul, aydınlığa sabır çekiyoruz.

3 Ocak 2012 Salı

geçmişten hikayeler

"yaklaşık 8 yıl önce evliliğimin ilk yıllarında yaşadığım 1 saatlik bir kesitten bahsetmek istiyorum. çalışma günüydü. iş çıkış saatine yakın bir zamanda telefonum çaldı. arayan eşim Ayşen'di. ancak telefonda Ayşen'in şirketten bir arkadaşı vardı. bana acilen Amerikan Hastanesi'ne gelmemi ama merak etmememi söyledi ve telefonu kapattı. belli ki ambulans içindeydiler siren sesi çok yakından geliyordu. ne yapacağımı şaşırdığımı ve ellerimin tiitremeye başladığını hatırlıyorum, yanımdakilere bir şeyler söylemeye anlatmaya çalışıyordum ancak sesim titriyordu.
Kendimi o ana kadar soğukkanlı biri sanırdım. Bu tip durumlarda telaşlanmadan hareket edebileceğimi düşünürdüm. etrafındakiler "ne oldu?" diye soruyorlar ben de sadece "bilmiyorum" diyordum.
yaklaşık 5-6 dk süren şok halimin ardından eşimin telefonunu çevirdim. "Nilay çabuk söyle ne oldu?" diyebildim. Yine aynı şey "merak etme". sonunda "bir kaza yaptık beraber ama merak etme, acilen gel" diyebildi. 20 kere merak etme denir mi? 20 kat daha fazla telaşlandım.
Arabaya koştum, kullanamayacağımı düşünen arkadaşım peşimden geldi. inanılmaz bir beşiktaş trafiği vardı, yaklaşık 30 dk sürdü hastaneye gitmem. onlarca kötü senaryo yazdım kafamda, pek iyi bir şey gelmiyor insanın aklına, dışarıya tamamen kapatıyor insan kendini. sakinleştirmek için arkadaşımın söylediği şeyleri hiç hatırlamıyorum. 
Bir an artık olmadığını düşündüm, O'nu bu kadar çabuk kaybedeceğim hiç aklıma gelmemişti. Bir kaç dakikayı O yokmuş gibi yaşadığımı hatırlıyorum, bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim hiç. O esnada yok  gibiydi artık. kendimi sanki bu habere hazırlıyordum. telefon elimde tekrar aramaya korkuyordum. 
Acilin kapısından girdim. Nilay karşıladı beni. Ayaktaydı. Kazayı anlatmaya çalışıyordu. Saatlerce konuşacak gibiydi. Suçluluk duygusuyla beni sakinleştirmeye çalışıyordu sanırım. "bize çarpan arabadaki doktordu" kısmı kalmış aklımda.

Röntgen için sedyeyle odaya geçirirlerken beni gördü, elini kaldırdığını hatırlıyorum, yanımda bir hemşire de tansiyonumu ölçmeye çalışıyordu o sırada."

Alberto'nun notlarında buldum dün akşam, izinsiz yayınlıyorum. hoşuna gideceğini sanmam ama yine de bu blogta olsun istedim.

2 Ocak 2012 Pazartesi

bal, reçel, royal icing :)

Çakıl'ın okuldaki yılbaşı partisi için yılbaşı kurabiyeleri yaptık beraber.
Yavrum o kadar girdi ki artık bu işlerin içine.
Okulda yapışkan maddeler konusunu işliyorlarmış
uhu ya da tutkal yoksa evdeki hangi malzemeleri yapıştırıcı olarak kullanbiliriz diye sormuşlar.
Çakıl'ın cevabı; bal, reçel, royal icing :)
Kurabiye ev yapıp duvarları birbirine royal icingle yapıştırmak için öyle çok uğraştık ki geçen hafta, harç sıva neyse royal icing de o artık çakıl için :)

29 Aralık 2011 Perşembe

yeni yıl klişeleri - sürpriz

bloga baktım şimdi,
yaklaşık 5 yıldır yazıyorum, her yılbaşında da yazmışım
2011'den dileğim rutinmiş, rutin bozulmasın demişim, yazık; ne kadar indirmişim dilek çıtasını. tuttu mu? hayır.
2010 başlarken pasaportum kaşe görsün demişim, dolu dolu vizeler istemişim, bir iki hareket var en çok. o da tutmamış işte.
2008 sonunda yeni yılı hiç dikkate almamışım, 30 yaşıma girince yeni yıla kadar bir haftada toparlanamamışım sanırım, en güzel özeti "suretim işe koşturur aslım trenden atlamış gelincik tarlalarında" cümlem galiba.
2007 biterken neşe, sevinç ve mutluluk baloncukları serpiştirmişim etrafa.


şimdi 2011'in çetelesini tutmak iyisini kötüsünü yazmak akıl işi değil
yıllarla sabit görmüşümki; dilek dilemenin de pek bi esprisi yok.

öylece gelsin 2012, sürprizli bi yıl olsun o zaman.
PS: "sürpriz" şaşırtıcı seviyede beklenmedik mutluluk ve heyecan verici gelişmedir :) 

26 Aralık 2011 Pazartesi

sen mi?

"hani ben şimdi konuşuyorum ya, ben mi konuşuyorum dilim mi?" diye sordu çakıl.
"peki sen neye 'ben' diyorsun?" dedim, ağır felsefeye girmek üzereydim ki alper toparladı saolsun :)

11 Aralık 2011 Pazar

badi badi mutluluk!



Çakıl ve en yakın dostu Gece, bir peluş penguen için birbirlerini üzdüler.
Konu; uyurken penguene kimin sarılacağıydı. Tatsızca uykuya dalınan bir gecenin sabahında kızımın ricasıyla benim içimde dünden kalan ukteyi birleştirince son derece uydurma, kalıpsız, patronsuz, şemasız hatta örneksiz bu pengueni diktik.
Çakıl'ımın gönlü oldu, benim yüzüm güldü, bu kadar basit işte bazen mutluluk...

baykuş yer minderi - dilek

canım blog,

bilirsin, dikiş dikmenin en sevdiğim yanı, bir işe başlamakla bitirmek arasında geçen zamanın çok kısa olması.
şöminenin başına oturup aslında pek rahat edemediğimi fark ettim
kalktım bu baykuş minderi diktim
ateş keyfine yarım saat ara verip, yarım saat sonra yumuşacık yer minderime yerleşip kaldığım yerden devam ettim

hayat her sıkıntıyı böyle hızla ve sevimlice aşabilme imkanı versin hepimize...