31 Ağustos 2008 Pazar
çok ağlıyooor
minik çakıl'ım artık sabahları çok ağlıyor
kapının önünde çığlıklar, hıçkırıklar içinde ağlıyor
gözlerinden şırıl şırıl yaşlar akıyor
kollarıma, bacaklarıma, boynuma tutunuyor, yapışıyor
gönlünü almak, dikkatini dağıtmak mümkün olmuyor
sonra sımsıkı tutunduğu kollarımdan, bacaklarımdan, boynumdan zorla ayrılıyor
ellerini kaldırdığı yerlerdeki boşluk ateş gibi yanıyor
çok ağlıyor çook ağlıyor-uz.
22 Ağustos 2008 Cuma
izci şendir!
21 Ağustos 2008 Perşembe
ninni- chuck palahniuk
Chuck Palahniuk'un "Ninni" isimli kitabını okudum.
Aslında yazar "Fight club /Dövüş Kulübü"nün de yazarı olduğu için bu kitaba dair beklentim oldukça yüksekti.
Beklentimi karşıladığını söyleyemeyeceğim. Ama anlatı gücü, tasvirleri ve Palahniuk'un kendine özgü edebiyatı kitabı okunmaya değer kılıyor.
Kitap; ani bebek ölümlerini araştırmak üzere görevlendirilen bir gazetecinin olayları araştırması sırasında ölen bebeklerin odasında hep aynı "dünyadan şiir ve tekerlemeler" kitabının bulunduğunu fark etmesi ve bu kitaptaki bir şarkının "ölüm şarkısı" olduğunu keşfi üzerine, bu kitabın yeryüzündeki tüm nüshalarını yok etmek amacıyla yapılan seyahati anlatıyor.
Kitabın benim için en ilgi çekici yanı kitaptaki yan karakterlerden biri olan istiridye. İstiridye tam anlamıyla bir vegan. kendi varlığının ekosistemin bir parçası olduğunun fazlasıyla bilincinde ve bugünkü deyimle çevreci :)
Size kitaptaki istiridye konuşmalarından bir kaç alıntı yapayım;
"Aslında doğa dediğimiz şey, her geçen gün daha fazlamızın dünyayı öldürmesi. Tüm karahindiba çiçekleri saatli birer atom bombası. Biyolojik kirlilik . Fazlasıyla sarı bir talan.
İster Paris'e git ister Pekin'e, her yerde McDonald's hamgurgerleri var ve bu da isim hakkı alınmış yaşam formlarının ekolojideki karşılığı Her yer aynı. Japon sarmaşığı. Zebra midyeleri. Su sümbülleri. Sığırcık kuşları. Burger King'ler.
Yerliler ve özgün olacak her şey yok ediliyor.
Elimizde kalan tek biyolojik çeşitlilik Coca Cola'ya karşı Pepsi olacak."
İstiridye bu paragraftan hemen önce insanın bitki örtüsünü bile kendi çıkarlarına göre değiştirdiğini, amerikalı kovboyların sığırlarına yedirmek için sırf daha hızlı büyüyor diye her yere karahindiba otu ektiklerini, oysa bu otun son derece yanıcı olduğunu ve büyük yangınlara sebep olarak hem çevredeki tüm bitki örtüsünün hem de hayvanların yanarak ölümüne yol açtığını anlatıyor.
Aslında yazar "Fight club /Dövüş Kulübü"nün de yazarı olduğu için bu kitaba dair beklentim oldukça yüksekti.
Beklentimi karşıladığını söyleyemeyeceğim. Ama anlatı gücü, tasvirleri ve Palahniuk'un kendine özgü edebiyatı kitabı okunmaya değer kılıyor.
Kitap; ani bebek ölümlerini araştırmak üzere görevlendirilen bir gazetecinin olayları araştırması sırasında ölen bebeklerin odasında hep aynı "dünyadan şiir ve tekerlemeler" kitabının bulunduğunu fark etmesi ve bu kitaptaki bir şarkının "ölüm şarkısı" olduğunu keşfi üzerine, bu kitabın yeryüzündeki tüm nüshalarını yok etmek amacıyla yapılan seyahati anlatıyor.
Kitabın benim için en ilgi çekici yanı kitaptaki yan karakterlerden biri olan istiridye. İstiridye tam anlamıyla bir vegan. kendi varlığının ekosistemin bir parçası olduğunun fazlasıyla bilincinde ve bugünkü deyimle çevreci :)
Size kitaptaki istiridye konuşmalarından bir kaç alıntı yapayım;
"Aslında doğa dediğimiz şey, her geçen gün daha fazlamızın dünyayı öldürmesi. Tüm karahindiba çiçekleri saatli birer atom bombası. Biyolojik kirlilik . Fazlasıyla sarı bir talan.
İster Paris'e git ister Pekin'e, her yerde McDonald's hamgurgerleri var ve bu da isim hakkı alınmış yaşam formlarının ekolojideki karşılığı Her yer aynı. Japon sarmaşığı. Zebra midyeleri. Su sümbülleri. Sığırcık kuşları. Burger King'ler.
Yerliler ve özgün olacak her şey yok ediliyor.
Elimizde kalan tek biyolojik çeşitlilik Coca Cola'ya karşı Pepsi olacak."
İstiridye bu paragraftan hemen önce insanın bitki örtüsünü bile kendi çıkarlarına göre değiştirdiğini, amerikalı kovboyların sığırlarına yedirmek için sırf daha hızlı büyüyor diye her yere karahindiba otu ektiklerini, oysa bu otun son derece yanıcı olduğunu ve büyük yangınlara sebep olarak hem çevredeki tüm bitki örtüsünün hem de hayvanların yanarak ölümüne yol açtığını anlatıyor.
14 Ağustos 2008 Perşembe
gülümseyerek beklemek :)
13 Ağustos 2008 Çarşamba
ben yaptım
11 Ağustos 2008 Pazartesi
zaman değişiyor
come gather 'round people wherever you roam (gelin, toplanin insanlar, her nerede geziyorsaniz)
and admit that the waters around you have grown (ve kabullenin cevrenizdeki sular yukseldi artik)
and accept it that soon you'll be drenched to the bone (eger zamaniniz sizce biraz degerli ise)
if your time to you is worth savin' then you better start swimmin' or you'll sink like a stone, (yuzmeye baslasiniz iyi olur yoksa bir tas gibi dibe cokeceksiniz)
for the times, they are a chang - in' (cunku zaman degisiyor)
come writers and critics who prophecies with your pen (gelin yazarlar, elestirmenler, kalemleriyle bilgelesenler)
and keep your eyes wide the chance won't come again (iyi acin gozlerinizi,
sans bir daha geri gelmeyecek)
and don't speak too soon for the wheel's still in spin (acele etmeyin konusmakta,
cark hala donmekte)
and there's no tellin' who that it's namin' (ve kimse soylemiyor kimde topun duracagini)
for the loser now will be later to win (simdi kaybeden)
sonra elbette kazanacak,
for the times they are a-changin' (cunku zaman degisiyor.)
come mothers and fathers throughout the land (gelin anneler babalar ulkenin her bir yanindan)
and don't criticize what you don't understand (ve elestirmeyin anlayamadiginizi)
your sons and your daughters are beyond your command (ogullariniz, kizlariniz kontrolunuzden ciktilar)
your old road is rapidly agin' (sizin eski yolunuz hizla yipraniyor.)
please get out of the new one if you can't lend a hand (lutfen cekilin yeni yoldan eger uzatmayacaksaniz ellerinizi.)
for the times they are a-changin' (cunku zaman degisiyor)
come senators, congressmen please heed the call (gelin senatorler, kongre uyeleri)
don't stand in the doorway, don't block up the hall (kulak verin cagrima, durmayin yolda
tikamayin koridoru)
for he that gets hurt will be he who has stalled (cunku bugun incinen
yarin koltukta olacak)
there's a battle outside and it's ragin' (disarda bir savas var)
ve kizismakta.
it'll soon shake your windows and rattle your walls (yakinda pencerelerinizi sarsacak, ve duvarlariniz titretecek)
for the times they are a-changin' (cunku zaman degisiyor)
the line it is drawn the curse it is cast (cizgiler cekildi, lanetler okundu)
the slow one now will later be fast (simdi yavas olan sonra hizlanacak)
as the present now will later be past (simdi var olan yakinda gecmiste kalacak)
the order is rapidly fadin' (duzeniniz yitmekte alelacele)
and the first one now will later be last ve (simdi en onde giden yakinda sonuncu olacak)
for the times they are a-changin' (cunku zaman degisiyor)
6 Ağustos 2008 Çarşamba
bozcaada
bu fotoğraf 2 yıl evvel ponente feneri-bozcaada'da çekildi.
hamileliğinin 7. ayını doldururken kalkıp bir adaya tatile giden istisna insanlardan biriyimdir herhalde :)
şimdilerde -hatta mümkünse bu akşam-bu kızılderili hatun aynı yerde aynı manzaraya karşı otursa neler düşünürdü acaba...
hani derler ya anne olunca insanın aklı fikri çocuğu oluyor, aslında bu laf asıl hamilelik için geçerli. büyük bir gizem hamilelik, her duan, her anın sağlıklı bir doğumla sağlıklı bir bebek alabilmek kucağına.O gün orada hayata dair belki başka hiç bir dilek gelmezdi aklıma.
Ama şimdi liste uzuun :))