30 Ekim 2008 Perşembe

eski / yeni mektuplar

iki sene önce bugün, bu saatlerde yine bilgisayarımın başındaydım.
O gün sana bir mektup yazmıştım bebeğim, ola ki bi şeyler ters giderse endişesiyle.
doğuma saatler kala muhtemelen her annenin yaşadığı duygularla:


"Küçük kızım, Çakıl’ım

Babanın yerli yersiz korkuları birkaç eş dostun anlamsız yorumları sayesinde adın Çakıl olmayacak, ama sen benim küçük Çakıl taşımsın, tabiatın küçük bir parçasısın.

Baştan söyleyeyim bu mektup bir klişedir ve elbette ki senin tarafından hiç okunmaması en büyük dileğim. Dünya Sağlık örgütünün raporuna göre her yıl 500 binden fazla kadın doğum sırasında ölüyormuş. Bu durum bende sana ve babana söyleyeceklerimi yazma gereksinimi yarattı.

Evet minik bebeğim,

Henüz tanışmadık, dolayısıyla huyunu suyunu hiç bilemiyorum. Belki birazdan söyleyeceklerimi duymaya hiç ihtiyacın olmayacak ama -beni sana yeterince anlatırlarsa öğreneceksin ki- ben söylemeden duramam

Hayatını pozitif ve cıvıl cıvıl geçirmeni dilerim, olaylara sükûnetle yaklaş, hiçbir zaman hiçbir şey için acele etme, yaşam sana her şeyi vaktinde yapabilmen için yeterince zaman verecektir.
İnsanlara kıymet ver, incinsen de örselensen de dostlarına ve ailene güvenmekten vazgeçme. Doğanın küçük bir parçası olduğunu, bütünü hiçbir zaman etkilemeyeceğini ama o bütünün senle var olduğunu özümse.

Korunmayı kollanmayı bekleme hayatını bunun üzerine kurma, ama seni sevenlerin korumalarına da müsaade et.

Sana büyük hedefler yaşama dair annesinin yapamadıklarını yapma görevi filan bırakmıyorum, nasıl istiyorsan öyle yaşa, hiçbir şeyi yapmak zorunda olmadığın gibi kimse gibi olmak zorunda da değilsin.

Her şeye karşın güzel bir dünyaya gelmek üzeresin, ben olmasam bile seni yetiştirecek birileri muhakkak olacaktır. Babanın ne kadar kıymetli biri olduğunu ve elini değdirdiği herkesin hayatını büyük bir pırıltıyla değiştirdiğini görmüş olacaksın, yaşam ilkelerini oluştururken onun yön göstermesine izin ver, bu sayede erdemli ve sevilen biri olacağına şüphem yok.

Anneannen, babaannen, dedelerini, teyzelerini, amcalarını ve halanı tek tek anlatmak mümkün değil, iyi niyetlerine güven sana destek olmalarına izin ver, her birinden öğrenecek çok şeyin var, yolunu kendin çiz ama yön göstermelerini iste, sana benim kadar kıymet vereceklerinden yaşamının kıyısından hiç ayrılmayacaklarından hiç şüphem yok.

Sakin ol. Acele etme. Büyürken göreceksin; bu yaşamda karşılaşacağın her şey seni acele ettirmeye çalışacak. Etrafındakiler hızlı hızlı konuşacak, saatler akıp gidecek ve ne kadar gereksiz bir koşturmanın ortasında kalmış olduğunu anlayacaksın. Aldırma bebegim.

Özetle, güzel kızım,

Seni dünyalar kadar seviyorum, seni çok sevecek birilerinin hep var olacağını biliyorum.
Gül yüzlü, güleç yüzlü cıvıl cıvıl bir kız olmanı, yaşama dair her olguyu pozitif gerçekçilikle karşılamanı dilerim. İnsan her şeyi yaşar hayatta hepsine hazırlıklı olmak mümkün değil.
Sana tavsiyem hayatını eksiklerin değil var olanların üzerine kurman.

Sonsuz sevgilerimle.
Ayşen/annen
"




ve sen geldin Çakıl...
kocaman gülen gözlerinle; her daim dudağındaki gülümsemenle


Şimdi sana yeni mektubum;


"Güzel kızım, güleç kızım
yaşamıma kattığın her an için öncelikle, içtenlikle teşekkür ederim.
30 yıl düşünsem yine de böylesini hayal edemezdim.


İlk tavsiyem/dileğim sana şimdi happy baby diyen herkesi haklı çıkarman
ömrünü happy baby, happy girl, happy woman, happy aunt, happy grandma olarak geçirmen

yaşamını baskısız, sıkıntısız güneşler içinde geçirmeni diliyorum her anne gibi.
bütünüyle gerçek olamayacağını bilerek.

Seni hayal ediyorum; genç bir kadın olduğunda ülkemizin ve yaşadığın koşulların karanlığa dönük olmamasını istiyorum. Sen ve bu ülkenin tüm kadınları çiçekli elbiselerle uzun güzel saçlı başları dik dolaşabilsinler, çalışsınlar, var olsunlar diye çabalayacağım ömrüm boyunca.

Bu sıralar gidişat kötü bebeğim, birileri yine ortaçağ hasretiyle ateşlemekteler din kisvesi altında kişisel arzularını. Var olmanın ve sen olmanın kimsenin keyfiyetinde olmayacağını, sana bir şeyler bahşetmediklerini, sen büyüyüp bunlarla uğraşma yaşına gelene kadar anlamış olmalarını dilerim. Ve bitmemiş olursa bu süreç, yüzünü aydınlığa dön meleğim hiç korkmadan.


Yaşamaktan yapmaktan keyif aldığın her neyse, sen onu yaparken ben arkandayım.
yine söylüyorum, piyano çalmak, bale yapmak, at binmek, drama dersi almak rutininde yaşamayacaksın, ta ki sen bunlardan birini/birkaçını gerçekten istediğini söyleyene dek.


benim minik çakıl'ım
büyüyorsun hızlıca, nehir gibi, su gibi.
işe gitmelere alışamadın daha
dilin öyle isabetli cümleler kuruyor ki
"gitme" demek yerine "anne elimi bırakma, hiç bırakma taam mı" diyorsun.
gecenin bir yarısı uyanıp
"anne işe gitmedi, baba da işe gitmedi, anne de burda baba da burda" diyorsun.
ne yalan söyleyeyim bana bugüne dek "elimi hiç bırakma, sakın bırakma" diyen olmamıştı :(


pek neşeli yazamadım
doğuma giderken yazdığım mektubu bile daha pozitif yazmışım baksana.


seni dünyalar kadar seviyorum, benim minik çakıltaşım.
senin deyiminle "hem de coook"

iyi ki dogdun miniğim, mutlu yıllaaar sanaaa....

29 Ekim 2008 Çarşamba

sevgi


♥ Sevgi gibi, keder de havaya bulaşır. Herhangi bir evin içine bir bakış, o evde sevgi ya da mutsuzlugun hüküm sürdüğünü size anlatmak için yeterlidir. » HONORE DE BALZAC

19 Ekim 2008 Pazar

mutlu yıllar yârim..


bütün bir yılı alet çantasıyla geçiren Alper'in doğumgünü pastası :)

iyi doğdun canım, iyi ki...

13 Ekim 2008 Pazartesi

dolunay


dedim ki; dolunayı izlemek istiyorum ben
fenerbahçede sandal'da oturup
üşüyüp büzüşüp
parmak uçlarımı avcumda tuttuğum bir fincan kahveyle ısıtıp ...

8 Ekim 2008 Çarşamba

ruhumuza salıncak




merak ediyorum, salıncakta sallanırken bu kadar çok hülyalı pozlara giren yaklaşık 2 yaşında kaç kız vardır :)
Bazen beni öyle şaşırtıyor ki donup kalıyorum.

Bayramda Ankara'da biraz yağmur yağıp dindikten sonra yürüyüşe çıktık
elinden tutup yürürken bir ara durdu yüremedi
bekledim biraz durdu havaya bakındı sonra yürümeye başladı
bir süre sonra yeniden durdu
"neden durdun" diye sordum
"güneşe bakalım" dedi
durup güneşe bakıyormuş hanım :)