30 Aralık 2009 Çarşamba
2010, buyrun sahne sizin..
yeni yıl kutlamaları, temennileri vs
eksik kalamadım blog, her nevi klişenin içindeyim
kabullen artık beni :)
her ne kadar çok manalı bulmasam da yeni yıla geçen yıla göre daha iyi davranacağım bir kere, ama şimdi "2009'un enleri" listeleri filan veremeyeceğim, o kadar da değil.
o hikayeleri sevmiyorum, bu "yıl kapama törenleri" var ya, onları da sevemiyorum ben. cuma tatilini seviyorum, o mis :)
yeni yıl, illa bir şey yapmakla görevli görüyorsa kendini, şu pasaportuma bir el atsın, zavallı pasaportum boynu bükük duruyor kenarda, Roma'dan beri vize yüzü görmüş değil.
işim düşsün kendisine. eskiteyim bu sene. minimum 5 kaşe isterim aşağısı kurtarmaz.
28 Aralık 2009 Pazartesi
güzelliğin 10 para etmez :)
27 Aralık 2009 Pazar
bırak güneş ısıtsın içini
18 Aralık 2009 Cuma
17 Aralık 2009 Perşembe
16 Aralık 2009 Çarşamba
deli koyun: bölüm 3 sahne 32
pek seksi :)
32 diş sırıtarak,
telaffuzu pek seksi bir yaşıma giriyorum ayıptır söylemesi :)
kendime uyarlama doğum günü şiiri ;
Ayşen, günaydın de yeni güne
Yay gibi gerginsin, çözül biraz
Bitmez dünyanın derdi, ertele
Kurmanın hiçbir faydası yok, relax
Bırak güneş ısıtsın içini
Bak baharlar açmış beyaz beyaz
Öyle olmasa da, sen öyle farzet
Bakarsın umduğundan iyi geçer yeniyaş
*(sezen'den izin almıştım)
dinlemek isterseniz tık
14 Aralık 2009 Pazartesi
yaşamın bilmediğindir
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
O, işte...”
güzü beklerken
İlk 10 sayfa "ehh" okudum
20. sayfa itibariyle ufunet bastı!
orta koltukta oturduğum için kalkıp, aldığım diğer kitapla değiştiremedim, el mahkum İstanbul'a kadar okudum bitirdim.
"Arada bir ruhunuza dokunan bir kitap çıkagelir" yazıyordu arka kapağında.
Dokundu hakikaten, ruhum ağırlaştı sayesinde.
Tanıtımı şöyle;
"Bu kitapta Scott, insanların yaşamlarını değiştirmeye meyilli,
yanında sürekli uyuyan bir Labrador yavrusu olan, Robert isimli evsiz, gizemli bir adamla tanışır. Robert’ın sıra dışı bilgeliğinden etkilenen Scott, geçmişindeki yaraları iyileştirmeye çalışacağı bir maceraya atılır. En nihayetinde karşı karşıya kaldığı ikilem,
duyduğu çağrı ile dünyevi sorumlulukları arasındadır. Şaman enerji şifası, bilinçli yemek, doğa ile iletişim, atalarla bağ kurma ve daha pek çok yaklaşımın yer aldığı bu yolculukta,
Scott’a eşlik edin. Elinizden bırakamayacağınız bu kitap,
insan ruhunun engin uyanışına dair sürükleyici ve olağanüstü bir keşif..."
ben bu spiritüel dünyaya yaşam koçlarıyla açılma safsatalarına katlanamıyorum, tamam güç insanın içinde sonuna kadar varım, bunu bulmak için spiritüel yaşam koçu şart mı?
Neyse illa istiyorsanız okuyun kendiniz karar verin, sen ne dersin derseniz vakit kaybı derim.
11 Aralık 2009 Cuma
yağmur
7 Aralık 2009 Pazartesi
karadenizlinin biri birgün...
Haftalardır heyecanla beklediğim 4 günlük Karadeniz seyahatimi Çakıl'ımın hastalanmak için illa da bu tarihi seçmesi neticesinde 2 günde apar topar dönerek sonlandırdım.
Planlarım hayallerim görüşülecekler listem vardı, Kafka'nın izinden giden Tezer Özlü misali çocukluğumun izini sürecektim, ama sağlık mühim herşeyden.
Giresun'a ayak basar basmaz ilk yapmak istediğim şey yukarda yolunu gördüğünüz bahçemize -fndık bahçesi /köy ne derseniz artık- gitmek oldu. İyi ki de gitmişim, bir ertesi güne bırakmadığıma çok mutluyum.
Bu fotoğraflarda gördüğünüz bizim bahçedeki evimiz;
yıllardır kullanılmamaktan sarmaşıklar altında kalmış.
bir hayaldi gerçekten güzel
Okuyucuyu zorlamayan, rahat ve keyifli bir kitap.
Altını çizdiğim bir paragrafı paylaşmak isterim;
"Çoğu zaman insanlar asla yanında olamayacakları kişiler tarafından bile sevilmek isterler. Bunun o kişilere ne kadar acı vereceğini düşünmeden. Kötü olduklarından değil, zayıf oldukları için. Bazı insanlar sevilmeden yaşayamaz."
bir de;
kitabı okuyunca, ömrümün bir yazını büyükadada geçirdiğime daha da çok sevindim, öyle güzel tasvirler var ki adaya dair.
30 Kasım 2009 Pazartesi
bana mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?
20 Kasım 2009 Cuma
aferin bana
15 Kasım 2009 Pazar
aynada melankoli
10 Kasım 2009 Salı
eldivenler hikayeler
"insanın duyguları söz konusu olduğunda sözcüklerin ne denli cılız ve çelimsiz kaldığını, gerçek denilen şeyin doğasının ne kadar ele avuca sığmaz ve kaypak olduğunu; iç dünyamızın karmaşası karşısında tanımların, terimlerin yetmediğini anladım. Bunların çok daha fazlasıydı insan; kendine bile yabancı olan yanlarıyla karşılaştıkça bunu daha iyi anlıyordu."
"kişisel kazıların çoğu, bizi kendimize rağmen olan yanlarımızla yüzleştirir ve bu, çoğu kez hiç hoşumuza gitmez."
Murathan Mungan'ın "adalet" konusunda azılı bir suçlu olan kahramanın ağzından söyledikleri tüylerimi ürpertti;
"Adalet; açıklarından kimin nasıl yararlanacağı üzerine kurulu bir gösteriydi. Atlatılması gereken tuzaklarla dolu bir gösteri. Yasaların boşluklarını, adalet sisteminin su alan yerlerini tanıyanların; mevzuat açıklarını ustaca kullanmayı bilenlerin oyunuydu. Adalet, pahalı bir prodüksiyondu; yoksullar, çaresizler, kimsesizlerse bu pahalı prodüksiyonun ucuza kapatılmış figüranlarıydılar yalnızca. Mahkeme dediğiniz tiyatroda rol dağılımı çoktan yapılmıştı. Taraflardan biri kaybetse de, bu oyundan her seferinde kazançlı çıkan pahalı takım elbiseler, şık döpiyesler içinde temsil edilen , levhası bile bizim gibilerin apartman dairesi fiyatı eden avukatlık bürolarıydı ve onlar bütün ciddi görünüşlerine karşın, bana yüksek komisyonla çalışan üçkağıtçı artist simsarlarını hatırlatıyorlardı. Bu kadar sabıkalı ve sicilli bir suçlu olmasam rahatlıkla avukat olurdum"
"hepimiz kendimizi karşı taraftan daha zeki ve uyanık sanırız. Başkalarının numaralarını gören gözlerimiz, kendi numaralarımızın kolay görünmeyeceğine inanır. Ne de olsa insanoğlu zaafları olduğunu bilir, ama onları tanımak istemez"
ve inanarak kurmayı istediğim cümle ise budur; henüz bu mertebeye eremedim :)
"ben yıllar içinde daha çok onun sessizliklerini okumayı, anlamlandırmayı öğrendim. Hem bazı suskunlukların kelimelere emanet edilmeyeceğini bilenlerdenim"
okuyunuz, öneririm, hatta mümkünse önce "kadından kentler"i sonra bu kitabı okuyunuz.
3 Kasım 2009 Salı
bir de baktım yoksun
2 Kasım 2009 Pazartesi
mutlu yıllar bebeğim
adet olduğu üzere bu yazıya sana bir doğumgünü mektubu yazmak için başladım
geçen yıl ve önceki yıl olduğu gibi.
dün sabah, odamdan içeri girip yüzümü öptün, bir kuş sürüsü havalandı içimde.
özel bir çocuksun, özel bir insan..
öyleki gülümsemeyen birini gördüğünde hemen gidip gülmesini sağlamaya çalışıyorsun
geçen hafta Ankara'dan dönüşte havaalanında uçağımızın rötarı nedeniyle beklerken bir çift vardı karşımızda. kız belliki sevgilisinden ayrıldığı için ağlıyordu.
yanına gitttin
"-lütfen gül" dedin, kız şaşkınlıkla sana baktı
anlamadığını düşünüp
"-please laugh" dedin
güldü biliyor musun çakıl'ım
senin etrafındaki herkese mutluluk ve neşe verecek bir gücün var
hiç eksilmesin dilerim.
güzel bir resim çizdik beraber.. yıldızlı şarkılar eşliğinde..
senin bana benzeyip benzememen hikaye, ben artık aynaya bakınca "sen"den bir şeyler görüyorum kendimde..
geçen sene dediğim gibi;
“Yanağı pembem, dudağı kirazım, gözü okyanusum iyi ki doğdun...”
anlatılır gibi değil
24 Ekim 2009 Cumartesi
bakış açısı
20 Ekim 2009 Salı
inceden nağmeler
15 Ekim 2009 Perşembe
Ay'a dinleti
Şşştt, blog'cum
yasamin, birseyleri yitirmenin sureci olacak
12 Ekim 2009 Pazartesi
aile fotoğrafı :)
7 Ekim 2009 Çarşamba
sevgiye bulaşın
29 Eylül 2009 Salı
her yönden sarışın :(
“D&R’dayım kitap alıyorum” dedi
“Bana da bir kitap alır mısın, sen seç” dedim
“Tamam” dedi
Kitabı verdi
“Sana kitap almak için bestseller reyonuna bakmak zorunda kaldım” dedi
Ağır geldi, çook ağır geldi.
Kendimi kültür ve sanata adayacağım
Şu dizi’m bitsin, sonra magazin forever var o da bitince belgesel izleyeceğim.
28 Eylül 2009 Pazartesi
muskat cevizli kurabiye
muskat cevizli kurabiye yaptık çakılla,
tarifi soyle;
* 200 gram) un
* 1/2 çay kaşığı karbonat
* 120 gram tuzsuz tereyağı, oda sıcaklığında
* 100 gram kahverengi şeker
* 1/2 çay kaşığı fleur de sel VEYA 1/4 çay kaşığı deniz tuzu
* 1 çay kaşığı vanilya özütü
* 1 çay kaşığı muskat cevizi rendesi
* 1/2 çay kaşığı tarçın
* 150 gram beyaz çikolata, irice kıyılmış
Yapılışı
1.Tarifi uygulamaya başlamadan yaklaşık yarım saat önce tereyağını buzdolabından çıkartıp oda sıcaklığına gelmesini sağlayın.
2.Un ve karbonatı bir kaba eleyin ve bir kenara ayırın.
3. Tereyağını karıştırma kabınızda iyice yumuşayana kadar çırpın. Kahverengi şekeri, vanilya özütünü ve tuzu ekleyip 2-3 dakika daha çırpmaya devam edin. Ardından elediğiniz kuru malzemeleri, muskat cevizini ve tarçını ekleyip mümkün olduğunca az karıştırmaya dikkat ederek bir hamur elde edin.
4.İrice kıydığınız çikolata parçalarını da ekleyip bir araya gelene kadar biraz daha karıştırın.
5.Hamuru tezgaha alıp ellerinizin yardımıyla toparlayın ve ikiye bölün.
6.Hamurun her iki yarısını da 4 cm çapında silindir haline getirip streç filme sarın ve buzdolabında en az 2 saat (ben 3 saat beklettim) soğumaya bırakın.
7.Fırınınızı önceden 165 derece ısıtın.
8.Buzdolabından çıkardığınız silindirleri keskin bir bıçak yardımıyla 1.5 cm kalınlığında keserek önceden parşömen kağıdı serilmiş fırın tepsisine aralarında 2.5 cm boşluklar kalacak şekilde yerleştirin.
9.Kurabiyeleriniz keserken dağılırsa dert etmeyin, elinizle sıkarak bir araya getirin.
10.Tek seferde sadece bir tepsiyi fırına vermek şartıyla kurabiyeleri 12 dakika boyunca pişirin. Bu 12 dakika sonunda kurabiyeler pişmemiş gibi görünebilir ama bu sizi aldatmasın, doğru yoldasınız.
Not:
Tarif cenk'in korova kurabiyelerinden uyarlamadır, burdan kendisine teşekkür ederim.
25 Eylül 2009 Cuma
15 Eylül 2009 Salı
zor günler
Sevgili günlük,
Bu kez sana Samsun havaalanı'ndan yazıyorum ve elbetteki buraya sana pikaboo! yapmak için gelmedim. Yurdumun enterasan yargı anlayışında; yokluğumuzda karar verilmesine yönelik talebimizin 3 kez üstüste reddedilmesi neticesinde hakimin illaki gül cemalimizi görmek istemesi kaprisi kapsamında görevimizin başındaydık. İyi bir dava kazandık, yüzüme okunması da ayrı bir keyifti :) burdan TSE vekillerine üzüntülerimi iletirim :P
Acayip günler geçiriyorum, zor günler.
Önce Choona hastalandı, Çakıl adam akıllı okullu oldu 2 gün, sabahtan akşama okulda mesai yaptı, ardından Dante hastalandı. Cuma akşamı yarı baygın vaziyette karşıladı bizi. Ayağını çatlatmış (evet biliyorum ailemizde var bu huy, genetik galiba) ordan yayılan iltihap halsizlik yapınca ölü köpek bakışı neymiş hepimiz gördük. Sabır savaşı verdik, çaresizlik ne zor be günlük. O orda öylece yatıyor ve senin elinden başını okşamaktan fazlası gelmiyor, insanın deliresi geliyor. Bilmem kaç yıllık insanlık tarihimizde en azından ufak bazı iyileştirici güçler edinecek şekilde evrimleşmiş olmalıydık şimdiye. Neyse ki antibiyotik denen ilaç bulunmuş, ikinci gün gözünü açtı kendine geldi dandik'im.
De ki bu kadar mı, ıı ıhh :(
ama devamını burda anlatabilir miyim ona da ıı ııh :(
Bir arkadaşım kelebeklerimi istedi verdim, defterinin arasında kurutacakmış diyeyim.
Öyle pek coşkulu şeyler bekleme benden bu sıralar diye yazıyorum günlüküm gündelikim.
Duygusal denge formülü üzerinde çalışıyorum, başlangıç seviyesindeyim henüz.
Aklıma gelmişken herkese bir şeyler olmuş, 4 kişilik en yakın kız kankalarımın benden kalan tamamı duygusal koç, yaşam koçu, astro nlp, nefes egzersiziyle stres yönetimi vs vs patlamış durumdalar. Bu her şeye anormal pozitiflikle bakan "olsun bu da küllüğün enerjisi demek o da kapağı kapansın istemiyor, kırmış kendi kenarını kapanmamak için" filan şeklinde yorumlar yapan tayfadan "imdaaakkkk" diyerek uzaklaşasım var.
Bu nedir yahu, tamam ben de rasyonelliğiyle nam salmış bir insan değilimdir ama bu hakikaten yenilir yutulur düzeyde değil, sabrımın son çeyreğini dönüyorum burdan ilan olsun!
Belki de bir yaşam koçuna ihtiyacım var, hah içim de sıkıştı; nefes egzersiz koçu mu tutsam, astro nlp daha mı iyi....
10 Eylül 2009 Perşembe
her şey sende gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin; bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can Yücel
7 Eylül 2009 Pazartesi
gece örter üstümü / sesim çoğalır su olur
oldukça keyifli bir haftasonu geçirdik, dağlar yaylalar tam bana göre.
kim ne derse desin doğa insanıyım çıplak ayak yürümem lazım belli aralıklarla, börtü böcek, kirpi tilki halleşmeliyim
yoksa terazinin topuzunu kaçırıyorum maalesef.
iyi geldi çok iyi geldi.
çakıl enerjisini attı koştu zıpladı
ben sulara bıraktım sıkıntılarımı, rehabilite oldum.
gece yarısı uzun saatler verandada oturup sessizliği dinledik
bir kirpinin minik ayaklarıyla kuru yapraklarda çıkardığı kocaman seslere şaşırdık
konuştuk gülüştük
bir gece bir ormanda sabahlamayanın hayatı eksiktir bu kadar net söyleyebilirim.
Eğer gece dikkatlice dinlersen;
karanlığın yaratıklarını duyarsın, hepsi kutsanmıştır
Baykuşlar, cırcırböcekleri, kurbağalar, gece kuşları..
ve güzel şarkılar duyarsın, daha önce hiç duymadığın şarkılar.
Yüreğinle dinle.. Dinlemeyi hiç bırakma..."
-henery quick bear, Lakota kabilesi
25 Ağustos 2009 Salı
kampanya
24 Ağustos 2009 Pazartesi
italian woman :)
18 Ağustos 2009 Salı
tepetaklak
parklar yok, park yerleri var.
yurttaşlar yerine, tüketiciler var.
Eduardo Galeano - Tepetaklak ; Tersine Dünya Okulu syf.202
17 Ağustos 2009 Pazartesi
çok acayip bir sabah
"Aaa Ralf çok uysaldır, ağırbaşlıdır. Sizinki değil midir yoksa?" dedi.
adam güldü.
daha yüzünden gülücüğü toparlamamıştı ki kurt danteye saldırdı!
ne yapacağımı şaşırdım, Dante tasmasız araya giremem, zaten yanaşamadım bile
adam kurdu tasmasından çekti, ayırmak için bedenen araya girdi.
neyse aldım danteyi, baktım kulağı yaralanmış kanıyor, ama mühim bir şeysi yok
tam adama döndüm, hani ralf uysaldı ağır başlıydı ne oldu şimdi diyecektim ki
"ben yaralandım" dedi adam
onları ayırmaya çalışırken araya bacağını soktuğu için kendi köpeği onun kasığını ısırmış,