29 Temmuz 2008 Salı

aşk kuşları / 7. yıl/ anniversary / bitmeyen


7 yıl önce bugün
sabah erkenden -zaten uyunamamış bir geceden- kalkacağız.
Cafe Vien'de rahat ve geniş bir kahvaltı yapacağım ben ailemle birlikte.
sanki akşama düğün yokmuş, hiç koşturmacaya telaşa mahal yokmuş gibi, öğlen üstü kuaföre gideceğim. Sonra uzadıkça uzayacak işler makyöz, fotoğrafçı, trafik vs derken kendi düğünümüze 1 saat geç kalacağız :)

dün akşam bu pastayı yaptım keyifle, bu akşama tad katsın diye.
7 koca yıl olmuş, 7 keyifli yıl.
Soruyor insanlar bunca zaman hiç değişmedi mi diye
değişmeyen ne var ki hayatta, bu kadar sürede değişmeyen bir şey olabilir mi
ben değiştim bir kere, 23 yaşında bir kızken 30 yaşında bir yetişkin oldum
nasıl değişmeyelim
yaşamak tüm devinimleriyle zaten zamanın içinde değişmek değil mi
çok mutlu olduğumuz, birbirimizi kırdığımız, gülmekten yorgun düştüğümüz, kaprislere gömüldüğümüz, saatlerce sustuğumuz, sabaha kadar konuştuğumuz, heyecandan öldüğümüz, yalnız kalmak istediğimiz, sımsıkı sarıldığımız zamanlarla dolu 7 yıl.
aslında bu yazıyı aşka ve ikili muhabbete dair sağlam klişelerle doldurabilirim, zira pek çoğuna inanıyorum :)
aklımdakilerin çoğunu içime atıp kestirme bir ifadeyle bitireyim.
Düşünerek sevmek, aklınla, özünle sevmek, heyecanlanmak diye bir şey varmış ve bu da birlikte yaşam kültürünü oturtup, yıllarla sosladıktan sonra daha da lezzetleniyormuş, ben bu 7 yılda bunu öğrendim..

güneşin aynasında ben
bende bi düş
düşte bi cocuk
cocukta yol , yolda toz , tozda avuç ,
avuçta kader , kaderde sen
güneşte aksam oluyor
ben düşünürken
düşüncemin çiçeğindesin ...

(bu şarkıyı bulup size çalamadım, dinlemek isteyenler için; ortaçgil-kızılok pencere önü çiçeği albümünde yer almaktadır.)

22 Temmuz 2008 Salı

rocker girl and princess :)


madem benzemiyoruz, herkes kendi yoluna :))

21 Temmuz 2008 Pazartesi

istavrit


dün akşam kanlıca'da çektim bu fotoğrafı

14 Temmuz 2008 Pazartesi

gel bak bir elimde gökyüzü var hala...




belki güneş bir gün ikimiz için doğar..
belki korkuları hayallerimiz boğar..
o masal günü gelinceye kadar,
susuyorum..
susuyorum..
susadıkça yüzün düşer aklıma..
korkar oldum düşlemekten..

adını anarım çoğalır sesim.
konuşmaktan düşünmekten özlemekten..
gel bak bir elimde gökyüzü var hala..
ötekinde kayıp giden yıldızlar lalaa..
korkular da benim..
umutlar da..
beni bırakma!

fotoğraf jennifer espranza'ya aittir.

11 Temmuz 2008 Cuma

bizim evde gündem


Günlükçünün gündemi

Bizim evde gündem

- Çakıl uzun cümleler kuruyor, 3 ve 4 kelimeli cümleler
"babanın uykusu gelmiş"
"dante otur otur, aferin akıllı köpek"
" hadi müzik aç, dans dans"
"kapı çaldı kim gelmiş" gibi

- Elif şafak'ın Siyah Süt'ünü okudum. Hiç mi hiç hazzetmedim. İnsan niye "çocuk doğurdum ama hala yazarlık yapabilirim, inanın yapabilirim bakın dünyada anne olmuş ne yazarlar var" diyen ve bundan da başka konusu olmayan bir kitap yazar. Son dönemde okuduğum en kötü kitaptı. Hayır madem böyle bir derdin var, yaz harbiden bir kitap, biz de diyelim ki ; "vayt be hatuna bak, daha yeni bebek sahibi oldu ama ne sağlam roman yazmış" yazabilirim diyen roman olur mu yahu, yaz o zaman.

- Biraz evvel showhaberde pek muhterem ali kırca eşliğinde topbaş'ı seyrettim. Efendim melen suyu projesi doğruymuş, geçen sene sağlam bir yatırım yaparak "istanbul'un elli yıllık su sorununu çözdük, 50 yıl yetecek suyumuz oldu" diye her yere pankart asılmıştı. bu sene külliyen yalan moduna girmişler, 50 yıldan bahseden yok, topbaş diyor ki "ben bu sene (dikkat ediniz bu sene) suyu kesmeyeceğim, melen çayı projesi yanlış değildi arkasındayım. Amaaa bir şartım var, vatandaşların su tasarrufu yapması kaydıyla" ne diyorsun yahu, aslında su yok yani. Benim bu laftan anladığım idareli kullanırsanız bu yıl yeter, haa tasarruf edemediniz sizin kusurunuz artık ben dedim idare edin diye, su bittti geçmiş olsun.
*bu konu neden bizim evde gündem başlığı altına girdi demeyin, biz de evde su kullanıyoruz herhalde :))

- annem ve babam istanbula geldiler (pek yakında nunu da gelecek inşallah) yeniden kocaman bir aile olacağız, çok sevinçli ve heyecanlıyım ...

- çakıl'ı etrafımızdaki evham güllerinin baskısıyla ortopediste götürdüm, yan basıyor mu sahiden diye. (Bu arada ihtiyacı olan benden bilgi alabilir, istanbulda iki tane mühim çocuk ortopedisti var, normalde türkiyede çocuk ortopedisi diye bir uzmanlık yok ama bu iki hoca bu konuda çalışıyorlar) Doktor randevumuz 40 dakika sürdü. İlk 10 dakika doktor Çakıl'ı yumurdu çevirdi, sonra karşılıklı oturduk ve dedi ki "bu çocuğun tek eksiği kardeş" "hönk! nassı yani psikolojik olarak mı yan basıyor" dedim " yok yok onu demiyorum yan filan bastığı yok, gayet normal bir çocuk ama ben tek çocuk olayına karşıyım" dedi. "İyi ama biz muayene için gelmiştik, şimdi bu da nereden çıktı" dedim "walla bugün son hastamsınız, bir yere bırakmam" diye başlayıp yarım saat boyunca kardeş mevzuunun ehemmiyetini anlattı. Yani bu kadar mı bir insanın sağı solu önü arkası sobe olur, bu kadar mı her taşın altından kardeş konusu çıkar. Biri mi planlıyor bunları çözebilmiş değilim. Yani nerdeyse bakkala gidip iki paket süt istesem "aa tek çocuk olunca iki paket vermiyoruz" diyecekler, pess doğrusu.

10 Temmuz 2008 Perşembe

bugün dünya hukuk günü


Bugün 10 temmuz dünya hukuk günü

Hukukun evrenselleşmesi ve herkese eşit uygulanması adına 10 Temmuz tarihi “hukuk günü” olarak kutlanıyor

Günlükçünün gündemi;

- Danıştay 10. Dairesi Nazım Hikmet’in vatandaşlığa iadesi davasını reddeti, Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor.
- Danıştay saldırısının iddiananmesi nihayet hazırlandı. Bunun da bir ucu ergenekona bağlanmaya çalışılıyor. Türban davasına bakan Danıştay üyelerinin fotoğraflarını boy boy basıp hedef gösteren medya hakkında kimsenin bir şey yaptığı yok
- Dink cinayetinin ilk duruşmasında sanıkların halleri, tavırları, ukalalıkları, laçkalığı, efelenmeleri inanılmazdı. Bilhassa Jenifer Lopez esprisi pes dedirtti.
- Ergenekon soruşturması başını sonunu kimsenin tahmin edemeyeceği bir hale geldi.
- Eşini, kardeşini, çocuklarını öldürenler dahi müebbet hapis yatmıyor
- Kapatma davası gündemi siyaseti ekonomiyi belinden vurmaya devam ediyor
- Kyoto protokolü imzalandı ama uygulama namına bir harekette bulunulmuyor, arabalarının arkasında koca koca ay yıldızlar bayraklar taşıyan "vatansever"ler dahi kapıyı açıp araç küllüğünü sokağa boşaltıyor, tükürüyor, manzarası için sokaktaki ağacı kesiyor ve bunların hiç biri hiç kimse tarafından cezalandırılmıyor.
- kadınlara yönelik suçlar, namus cinayetleri, ağır tahrik ve indirim sebebi uygulamaları sürüyor

Hukukun üstünlüğünün hayata geçtiği, herkesin sadece kendisi için değil başkaları için de adalet isteyip uyguladığı bir dünyada yaşamak umuduyla....

7 Temmuz 2008 Pazartesi

limonlu dondurma


Çakıl'ın sitesinden de gördüğünüz üzere gezip tozmaktan ve sıcakların verdiği rehavetten bu blogta paylaşacak bir şey biriktirmek ya da yazmak pek mümkün olmuyor.

Ben de sizinle (oyalamak amaçlı) hiç bir şeyini benim yapmadığım sadece bir araya getirip güzel bir sunum gerçekleştirdiğim bu dondurmayı paylaşayım

Limonun içi oyulup içine iki top vanilyalı dondurma koyulur

tepesine taze nane

kıyısına tadımca fıstıklı krokan

etrafına çikolata sos ..

aslında tarife ne gerek var yaw, işte fotodan görünüyor zaten :)

1 Temmuz 2008 Salı

elveda kızlar ülkesi


keyifle okudum bu kitabı, yeryüzünde zaten çok az sayıda olan anaerkil toplumlardan biri olan Çin'in Schuan eyaletindeki Mosolar üzerine yazılmış son derece keyifli bir hikaye.
Kitap, başlı başına yabancı olduğumuz bir yaşam biçimini anlatıyor. Çünkü anaerkil topluluklarda dahi her zaman erkek egemen bir yaşama biçimi vardır. Alışılageldik ataerkil topluluklarda var olan baba ve koca figürünün yerine bir çok anaerkil toplulukta dayı ve kardeşler geçer, aile anasoyu üzerinden büyür ama erkek hegamonyası devam eder.
Mosolar bunun tümüyle dışında bir yaşam sürüyorlar
Aslında amazon vari bir kadın egemenliğinden de bahsedilemez.
Bence temelde üstünlük üzerine kurulu olmayan bir düzen var.
Kitap elbetteki bir roman ama ciddi bir araştırmanın ürünü.
Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Her zaman olduğu gibi kitabı hiç de yansıtmayan :) ama sevdiğim bölümlerden birini paylaşacağım sizlerle:
"başkaları hakkında kötü konuşmaz, insanlara bağırmaz ya da başkalarının özel meselelerini tartışmayız. Birinin davranışlarını onaylamadığımızda bunu hafifçe ima eder, daha ince sözlerle anlatmaya çalışır ya da en kötüsü onunla gırgır geçeriz. Kıskançlık ve haset gibi güçlü tutkuları bilmemize rağmen, bunları kendimizden uzak tutmanın gerektiğine inanırız. İnsanlar arasında uyum sağlamak için farklılıkları görmezden gelmeye hazır olmamız gerekir. Bütün bunlar sizlere muhtemelen ütopik görünüyordur, ama baştan sona doğrudur. Mosoların gözünde kimse kıskanç bir aşıktan daha gülünç olamaz. Hırsızlık gibi bir suçu saymazsak, hiç bir şey yüksek sesle kavga etmekten ya da cömert davranmamaktan daha küçük düşürücü değildir."
Söyledğim gibi bu aslında son derece keyifli bir roman; kızlar ülkesinden gerçek bir kadının gerçek öyküsü..

zaman zaman




mütemadiyen geçen zaman edebiyatı yapıyor olmak inanın beni de baydı
ama kendimi tutamıyoruuuum :)))