29 Temmuz 2010 Perşembe

9. yıldönümü !

hani ben daha “çocukken” “belki yine gelirim” demiştin ya sen,
hani geldin ya,
hani gelip beni alıp ömrüne kattın ya,
hani bir sürü yeri gezdik ya biz senle
bir sürü farklı yerde uyuduk ,
istanbul'un muhtelif yerlerinde; adalarda ve sapanca’da
7 ayrı ev kurduk ya bugüne kadar
hani yüzlerce kez güneşi beraber batırdık ve dolunayı karşıladık ya seninle,
ömrümüzün minik taşlarından çakıl taşı yaptık biraz da büyüttük ya hani
hani konuşmaktan çenem ağrıdı ya benim defalarca
hani senin de susmaktan dudakların yorulmuştu
gülmekten gözlerimiz, sarılmaktan kollarımız ağrımıştı çok
hani ordan burdan; avare adımlarla döneriz ya eve,
kapıda karşılayan bir çılgın köpeğimiz var ya bizim, hani sürekli burnunu kıyafetlerimize süren,
bütün bir pazar sabahını bilumum "pazar gazetesi" okuyarak geçirirdik ya eskiden,
hani senin yapamadığın ve yaktığın elmalı kurabiyeler vardı ya
hani taş gibiydi, yanıktı da gene de çok güzel olmuş demiştim ben
hani dünyanın en tek kişilik tuvaletine üç kişi girip alt değiştirmiştik ya romada, hani her yanımıza bulaşmıştı ya
hani bazen manzaraya karşı bi' tane yakmak pek tatlı gelir de sen gene de yan yan bakarsın ya,
hani sırf sen seviyorsun diye “burun” oldum ya ben
tam sen filmi koyup ortamı hazırladığında daha yazılar bitip film başlamadan uyuyakalıyorum ya ben dizinde
hani evde ekmek pizza filan yapıyoruz ya biz çakılla, hani sen hep “10 numara” dersin ya,
sen geleceksin diye dakikaları sayıp sonra da beklemiyormuş gibi yaparım ya ben hep hani,
hani hamileyken bebek’te kocaman dondurma almıştın ya bana,
hani seninle uyurken, ayaklarım hiç üşümüyor ya,
...

işte bütün bunlar yüzünden, hiç yüzümden düşmeyen gülümseme bu yüzden....

28 Temmuz 2010 Çarşamba

yağmura :)

hadi şimdi bi pencere kenarı bul
bi sigara bul
ve bi de kahve :)
hadi derin bir nefes al
şimdi görüyor musun seni nasıl özlemişim?

26 Temmuz 2010 Pazartesi

geze geze ben geldim :)

enfes bir bozcaada tatili yaptık çekirdek aile
çekirdeksiz üzüm tadında
üzüm eşliğinde
üzüm suyu, üzüm şerbeti
tamam peki şarapp :)

19 Temmuz 2010 Pazartesi

denizkızı

karadeniz turu ve haftasonu kaçamakları ve hayat her ne kadar gayet güzelse de deniz sayıklıyor içimdeki denizkızı;
şu fotoğraftaki kabuğuna esir civciv gibi günleri sayıyorum kaç zamandır

Neyseki artık saymam gereken günler bir elimin parmaklarına sığıyor, tek şans bu.
tenimi tuza yatıracağım acilen sonra güneşte kurutup tekrar denizle marine edeceğim kendimi.
çakıldan da şahane tuzlu fıstık olur di mi? :)
hızla çanta hazırlamalıyım, bu kez üç kişilik.
aklımın içinden yapılacak işler geçiyor dizi dizi
çoğu yetişmeyecek stresindeyim
akıl bütünlüğüm bozulmuş gibi
acilen o plaj şemsiyesinin altına uzanmalıyım
karadeniz seyahatimin hatırası çay tabağı büyüklüğünde bir morluk sol kalçamda
yakışır :)

nirvana'dan bildiriyorum

günaydın günlük,

dün dönüş sersemliği ve gecenin yarısına kadar çalışma hali yüzünden anlatamadım
karadeniz turum çok güzeldi.
Cuma sabah trabzon havaalanına indim, bir araç kiralayıp sağım deniz solum orman şahane bir yola başladım. Aynı gün Ordu'daki köyümüze gittim, hafif de bir yağmur yağdı ki değmeyin keyfimize. Yemediğim ham elma armut erik kalmadı.
Köy çok değişmiş, artık kimse hayvan bakmıyor. Evler köy evlerinden ziyade ufak çaplı sayfiye evleri villalar olmuşlar. Zaten köylü yazlık olarak kullanıyor buraları, herkes aslında şehirde yaşıyor. Ama yine de çok çok güzeldi. Bunca yeşil bunca güzellik kolay bulunmuyor.

Sonra Giresun, sonra düğün, sonra bütün kuzenler, akrabalar, hem kınada hem düğünde ayaklar su toplayana kadar dans etmeler (öyle vals tango değil horon karşılama kolbastı ) nasıl şahaneydi.

Aile acayip; düğün sonrası bir evde toplanıp onca eğlence yetmiyormuş gibi sabah 04.00'e kadar şarkı söyleyip kikirdeşildi.

Artık kimse bana kime benziyorsun böyle deli dembelek demesin. Ekibin tamamı tescilli :)
Offf çok güzeldi, çoook...

18 Temmuz 2010 Pazar

ben geri geldim

blogcum var ya, dibin düşmesin ama çok güzeldi.
anlatacağım ilk fırsatta ...

15 Temmuz 2010 Perşembe

yarın günlerden karadeniz


şimdi ben gidiyorum ya hani, doğduğum yere
beni var eden şehre
gitmenin coşkusuyla ayrılmanın burukluğu birbirine öyle karışık ki
çakıl'ımdan ayrı 2,5 gün çok zor geliyor
abartıyorum biliyorum,

her yüzünde yavrulu tek canlı ben değilim biliyorum
olayın bu kısmına yoğunlaşmamak daha iyi, buraları geçelim.

karadenize gidişlerim de hep bir macera hep bir olay
bu sefer hedefim kına düğün arasında köye gitmek
sisler arasında bir de yayla yaparsam, sıcak mendek çorbası, miss...
şansım varsa kiraz kavurması hatta taflan bile yerim :)

"çağırır usulca
unutulmuş saf çocukluğum
ben oralarda doğdum
köklerim o topraklarda"

hadi selametle...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

dilin ölümü


"malum dilin ölümü gibi bir şey bu. aklında bir şey var, bir şey söylemek istiyorsun ama dilin kımıldamıyor. dudakların açılmıyor, sesin çıkmıyor. en fenası bu. aklınla vücudunun birer yabancı olmaları, ama daha da fenası bunun aklına takılması çünkü aklının umurunda ama vücudunun umurunda değil"

Hamdi Koç- Çiçeklerin Tanrısı

9 Temmuz 2010 Cuma

feribot fındık kabuğu gibi sallanırsa ...

haftasonu bandırma'ya gidiyoruz biz; maaile, daha büyük ailemize.
gez-toz planları yağmurla iptal oldu ama yağmura bayılırım ben
bir korkum feribot; yol boyunca fındık kabuğu gibi sallanırsa vay halime.

her mevsimin yağmuru başka kokuyor eminim, bugünkü mesela yaz yaz kokuyordu
sıcak yaz kokusu deniz kokusu vardı. yaz yağmurunda pek toprak kokusu olmuyor
her yağmur yağdığında çatılarda gezen yaramaz bir kedi olsam ben.

yağmur yağmur...
pike altında kitap okumak, filtre kahve içmek, mey'in kahve likörlerine her yudumda teşekkür etmek ...

yeniden örgü hevesindeyim bu sıralar, iki ters bi düz, mor mor yünler, yumuşacık, puf puf projeler.
yağmur hemen sonbahar modu yaratıyor demek ki, yaz günü örgü sayıklanmaz yoksa.

sonra evde yapılacaklar var, anılar toplanacak daha.
fotoğraflar, biletler, mektuplar, notlar...
anı biriktiriciyim ben, ayak izi kaydedicisi.
kış gelse yeniden
pencereden yağmuru seyrederken havada buhar yapan nefesin,
cama kalp çizmenin mutluluğu, tembellik yapmanın dayanılmaz hafifliği...

7 Temmuz 2010 Çarşamba

mektubunuz var


sizin değil, benim :)
bu günlerde bir mektup bekliyorum
telefon olmaz, konuşmak olmaz, illa da mektup istiyorum.
geleceğine inanıyorum, çok gecikti aslında taa geçen hafta başında gelecekti
ama bazen mektuplar uzun yollar dolaşıp öyle gelmek isterler
bazen sözcükler gidip o kağıda yapışmak istemezler, onların da akılda turlar atmak, gezinmek ihtiyaçları olabilir.
ama gelecek biliyorum
belki tam da şu anda yazılıyor olabilir
ben post yazmak için klavyeme basarken "mektubum" yazıya dökülüyor olabilir
tam bu anda aynı harfe basmış olabiliriz !
amma heyecanlıyım yahuu :)

4 Temmuz 2010 Pazar

salla beni hayat !


gözümün önünde bir kare vardı; çocuk parkta neşe içinde oynarken anne bir gözüyle çocuğa göz kulak olur, bir diğer gözüyle huzur içinde kitabını okur.
öyle olmadı tabi :)
artık herkes biliyor ki çakıl tek oynamaz
işime bile geldi bu sefer, yanyana sallandık
zıpzıplarda zıpladık
85 yaşımda bile salıncakta sallanabilirim
bu kadar kolay mutluluk hormonu salgılamak işte :)

"kendimi kendimle salladım bu yorgun salıncakta
anladım insanoğlu hep ruhuna sarılmakta
salla, salla, salla beni hayat!"