29 Mayıs 2011 Pazar

Hayata, hayallere ve hayal kırıklığına dair...

İnsanı yaşamda canlı ve motive kılan umutları belki de. 
Düşündüğünü, hissettiğini aksiyona dökmek için bir atılım yapmak istemek bile umutlanmak aslında.
Şimdi tam burada; -aklı başında olanlar- her umudu beklentiye dönüştürmemek gerektiğini anlatırlar uzun uzun.

Düşünsene blog,
hayattan öyle çok ümidimiz var ki; her birinin gerçekleşmeyeceğini biz zaten biliyoruz. Ama yine de hepsi için umut besliyoruz.

Akıllı olanlarımız; sadece bazıları için beklenti oluşturuyorlar.

İşte konumuz diğerleri;
her umudu her güzel duyguyu beklentiye dönüştüren, hayalleyen, gerçek olacağını sanan, aralarda verilen olumsuz mesajları alamayan diğerlerimiz.
Bir umudu yaşarken beynini beklemeye alan şaşkınlarımız...

Ben şu anda bu insanların tamamının sözcüsü olabilecek seviyede hissediyorum kendimi.
Herkes kendi deneyimleriyle öğreniyor, kimsenin diğerine faydası yok.
Ama yine de ben size şunu söyleyeyim istiyorum;
beklenti; umudun kontrolsüzlüğü ile hayal kırıklığı ve umutsuzluğa dönüşüyor.
Yani umudun üzerimizdeki o muhteşem olumlu ve hayal etkisi; beklenti ile bir yıkıma dönüşebiliyor.

Başlangıcı hayal , yaşananı "hayat", gerçeği hayal kırıklığı...

18 Mayıs 2011 Çarşamba

pesto sos


dün akşam Çakıl ve Chona ile pesto sos yaptık.
her türlü enterasan yemeği bilen Chona pesto sos yapmayı bilmiyormuş.
yarım saatte bir kazan sos yapınca biraz hayal kırıklığına uğradı :) onun yaptığı şeyler hep çok meşakkatli ve uzun sürelerde hazırlanan şeyler oluyor.
Siz de yapmak isterseniz;
yaklaşık 500 gram fesleğen (ayıklanmış olacak, sadece yapraklar)
100 gram ceviz
100 gram çam fıstığı
250 gram parmesan
bir tatlı kaşığı tuz
10-12 diş sarımsak (yeniler çıktı, daha lezzetli)
bir su bardağı en şahanesinden zeytin yağı yeterli.

Ceviz ve fıstıkları kavurup soğutuyoruz. Mutfak robotundan parmesanı un haline gelecek şekilde çekiyoruz sarımsakları ekliyoruz sonra ceviz ve fıstıkları ekliyoruz yarım bardak yağı ilave ediyoruz (enterasan bir karışım oluyor ayrıca değerlendirilebilir) üzerine fesleğen yapraklarını da ekleyip çekmeye devam ediyoruz, tuz ve kalan yağı da ilave edince şahane bir pesto sosunuz olmuş oluyor.
afiyet olsun

16 Mayıs 2011 Pazartesi

çıplak ayaklar

Nihayet bahar geldi.
Biz tabi hemen kendimizi araziye attık.
Şehirde kalmayı en çok isteyeceğim haftasonlarından biriydi, Taksim'deki yürüyüşe katılacaktım.
Ama içimin ufunetlerini atmak için doğa çağırdı, duramadım. 
şunu söylemeliyim ki;
folluktan az evvel alınan köy yumurtasıyla, yeni doğmuş bacaklarını esneten bir buzağının unutturamayacağı dert yoktur insana. 
biz sincapevlerdeki dostlarımızın yanındaydık oldukça modern dizayn edilmiş ahşap evler bunlar.
Ama civarlar köy.
Pazara gittim çıtır çıtır sebzeler aldım. Dün bütün akşam bezelye taneledim ellerim yemyeşil oldu.
hiç şikayetim yok hiiiç
Çakıl'ım hindi kovaladı, hindi gibi glu glu yapmayı öğrendi.
arada küstü, arada eğlendi. yeni yaramazlıklar öğrendi, koştu zıpladı toprağa karıştı.
annesi gibi çıplak ayaklarıyla içerde dolaştı durdu, ooh ne iyi geldi.... 


15 Mayıs 2011 Pazar

pazartesiii


hiiiştt, bugün pazartesi
üstelik baharın ilk pazartesi'si :)

yeni haftaya hazır mıyız?

3 günlük kırpık bir hafta olacak bir çoğumuz için.
hadi kolay gelsin hepimize.

13 Mayıs 2011 Cuma

sakarca


bu benim en sevdiğim sebze.
bir çoğunuz daha önce duymamıştır.
Karadenizliler bilir sakarca'yı, soğangillerden enfes bir sebzedir.
ayıklaması ne kadar zor ve zahmetliyse de, yemesi de bir o kadar keyiftir.
ben size toplamasını da pişirmesini de anlatırım ama sonra bana;
"Uuşiiimm gız neydi ya havu başlarımıza gelen; serentidee geçek gırılmışa çıkma çıkamik okarıya galdı ya okarda hep sakacalar zay oldu" demeyin :))

damlalar


Duz bir cizginin ustune minik yuvarlaklar cizdi.
"anne bak bu bir ot, bunlar da ustundeki su damlalari" dedi.
Hayal etmek ne guzel sey :)

11 Mayıs 2011 Çarşamba

aynadaki terslik

güzel kızım hızla büyüyor blog'cum
bak ben kaçırıyorum bazı şeyleri sen aklında tut,
sende dursun, yaşlandıkça hatırlatırsın bize.
dün mesela bana dedi ki;
"anne ben sağ elimi kaldırınca aynadaki çakıl neden sol elini kaldırıyor?"
önce anlamadım.
üzerimde denedi;
"bak şimdi karşımda dur, sağ elini kaldır tamam oldu, şimdi bak aynaya bakıyorum sağ elimi kaldırıyorum aynadaki çakıl sol elini kaldırıyor, niye öyle?"
nasıl açıklarsın di mi, allberto saolsun"yansıma" başlıklı bir konuşma yaptı,
bi anlattı bi anlattı; ben bile bildiğimden emin değilim artık aynadaki niye ters elini kaldırıyor :)

3 Mayıs 2011 Salı

korku filmi

Pazar akşam üzeri;
Sapanca'da bir akşam yemeği sofrası. Grup keyifli, dostlar, sohbet. Yemekler sipariş edildi. Ama hem bende hem Alper'de bir huzursuzluk var. Mide bulantısı.
Yemekler geldi, Alper kayıp.
Bir süre sonra geldi. Bembeyaz...
"bana izin verin arabada biraz yatacağım, çok özür dilerim" dedi ve gitti.
Ben hala olduğum yerde kıvranıyorum, yemeye çalıştığım tek lokma geçmiyor geri geliyor.
İzin isteyip kalktık. Alper bitap halde. Araba kullanıyorum, eve döneceğiz. Daha otobana çıkar çıkmaz aniden en soldan en sağa kırarak yol kenarında duruyorum. Kusma seansı..
Alper devralıyor 10 km gidiyoruz, aynı tehlikeli sağa geçiş yeniden kusma ....
Bu böyle tekrarlayıp duruyor, karanlık, yağmur yağıyor. Bir an önce eve ulaşmaya çalışıyoruz. kusan, birazcık rahatlamış olduğu için direksiyona geçiyor 3-5 km idare ediyor.
Arkada Çakıl korkmaya başlıyor "ama kusmayın lütfen" diyor. Ardından muhtemelen stresten aniden burnu kanamaya başlıyor. Oluk oluk kanıyor burnu, durduramıyoruz. Beyaz elbisesi kan oluyor. Çakıl'ın artık en büyük derdi bu "ama elbisem kan oldu, ama kirlendi, lütfen bunu değiştirelim" deyip duruyor. Benim bırak elbise değiştirecek arkaya dönüp çakılla ilgilenecek gücüm halim yok.
Ömrümüzün en sefil en korkunç yolculuğunu yapıyoruz. Yol üzerinde bir yerde durursak orda kalakalacağız diye korkuyoruz hala son gücümüzle eve ulaşmaya çalışıyoruz. Üçümüz de pis sefil iğrenç hallerdeyiz.
Chona kapıyı açtığında resmen şok geçiriyor. Çakıl'ı -belki biraz da hışımla- bizden alıp banyoya sokuyor.
Ben klozete kapaklanmış bir yandan öğürüyor bir yandan ağlıyorum. Alper her zamanki gibi dengemizi yeniden bulmamıza uğraşıyor. Gıda zehirlenmesi.
Diyorlar ki mideyi etkilermiş, peehh! ömrümü etkiledi benim!