30 Haziran 2011 Perşembe

akli melekeler

Günaydın blog,

Bu sabah akıldan şikayet etmeye geldim, ne küstahça di mi?
Bir aklımız var bizim, her birimizin.
Baktığımızın gösterdiğini görmeyi sağlıyor akıl.
Çerçeveye bakınca resmi görüyoruz, birini arayınca sesinden dertli olduğunu anlıyoruz
Bir toplantının gerileceğini hissediyoruz
Kara bulutlara bakıp yağmur yağacağını biliyoruz
Eğer bir geçmişimiz varsa karşımızdakine ne söylersek ne tepki vereceğini bilebiliyoruz çoğu zaman, illa ki beklenmedik insanlar beklenmedik tepkiler var, ama zeka bunları minimuma indiriyor hepimiz için.

Tüm bunlara rağmen bazılarımız delidir, akıl içerde delilik dışardadır.
Onlar duvarlara bakınca arkasını düşünür, insanlara bakınca içini, denize bakınca dibini düşünür.
Ufuk çizgisine de, güneşin uzaklığına da ikna olmamışlardır.
İşte zekanın yönlendirmesinden çıkmayı öneriyorum ben bugün size.
Ufuk çizgisine inanmayalım hiç birimiz, ufkun rengine bakalım çizginin ötesini düşünüp duralım
Denize bakınca maviyi değil dibindeki deniz yıldızının kırmızısını görelim
Hadi gördüklerimizi didikleyelim bugün; deşelim, darmadağın edelim
“Deniz gibi masmavi” diyene “deniz gibi masmavi değil sadece, deniz yıldızı gibi kırmızı, deniz kestanesi gibi kahverengi ve derin” diyelim.
Zeka’nın yaşadığımız an’ları bilindik ve beklendik kılmasına ve an’ımızı çalmasına izin vermeyelim.
Her bir an’ı yepyeni yaşayalım bugün.

29 Haziran 2011 Çarşamba

altı çizili hayat

kitapları okurken altını çizer misiniz siz de?
ben çocukluğumdan beri elime aldığım kitabı çizer, bazen boyar bazen üstüne kendim için küçük notlar yazarım.
"bunu unutma" "bak senin gibi başkaları da var" "ne gaflet ama" "bu cümleye gülme geçen yazı hatırla!" gibi notlar olur bazı cümlelerin üstünde. 
bir de beni etkileyen cümleler, her yıl değişen her yaşadığımla farklılaşan cümleler olur. 
geçenlerde 14 sene önce okuduğum bir kitap geçti elime. 
14 sene önce demek ben daha yeni reşit olmuşum demek. 
İşte eskiden okuduğum kitaplardaki altı çizili cümlelerimi bulmak eski günlüklerimi bulmak gibi bir şey benim için
 bu yazıyı yazmama sebep altı çizili cümle aslında bir şiir;
 "Kimse tek başına bir ada, bir bütün değildir,
Herkes anakaranın bir parçası, bütünün bir bölümüdür...
Her yok oluş, benden bir şeyler alıp götürür,
Çünkü ben insanlığın bir parçasıyım...’’
(John Donne - Çanlar Kimin İçin Çalıyor)

19 yaşında bir kız çocuğu bu cümlelerin altını çizmiş, çizerken ne düşünmüş peki bu cümleyi şimdi okuyunca neler düşünüyor, al sana bi dolu konu... :)

bugün yeniden John Donne okudum biraz, bu sefer aşağıdaki cümlelerin altını çizdim;
"ne zaman dertler üzerime gelse,
içimdeki hapishanenin anahtarını elimde bulurum
ve kendi kılıcımdan başka hiçbirşeyin
yüreğimdeki acıyı dindiremeyeceğini düşünürüm..."

27 Haziran 2011 Pazartesi

geçer

bozcaada'yla ilgili bi ekleme yapayım;
exchange erişimini kapadım hiç mail almadım
süre zaten kısa, bir de maillere bakarsam rezil olurdu tatilim, emindim yapmadım.
adaya yaklaşırken bir iki iş vardı aklımda, feribotta bir kaç telefon görüşmesi yapmıştım
aklımda o işleri sürükleyerek adaya vardım.
adaya yanaşır yanaşmaz ilk karşınıza çıkan yer polente oluyor
burda sizi şu yazı karşılıyor;
"aklına bir iş yapmak geldiyse Polente'de 5 dk otur geçer" ...
geçiyor :)))

26 Haziran 2011 Pazar

rasta kafa tatilde - idi.

Canım blog,
Rasta kafamdan anlayacağınız üzere tatile gittik, 4 güncük.
Nasıl iyi geldi, o buzzz gibi sulara bırakılacak ne çok negatif enerji varmış üzerimizde anlatamam.
Çakıl taşım şımardı, coştu, tuzlu fıstık oldu yine.
Dünyanın tüm denizlerini gezmişçesine dünyanın en güzel kumunun ve plajının tam içinde bulunduğumuz Bozcaada'da olduğuna inandım ben.
Çok sofralara oturduk, denizden çıkan çıkmayan ottur böcektir ettir bulduk bulduk yedik
Hava sıcak ve neşeliydi.
Orada olmak için bana göre en ideal zamandı.

Başlayan her şey gibi bu tatil de bitti.

17 Haziran 2011 Cuma

sülfile :)

Canım blog,

Zamanın hızlı geçisinden akreple yelkovanla olan mücadelemden ve illa da benim başıma gelen şanssızlıklardan, haksızlıklardan bahsetmeyeceğim.

Bugün güzel bir gün, ama öyle böyle değil çok güzel...
Hani belki sıradan bir gündür ama çok kötü bir günün ardından gelince “mal bulmuş mağribi” durumu oluşuyor da olabilir, amaan boşversek ya, çok güzel işte.

Öyle çok şey yapasım var ki; uykuya düşman günler döngüsüne girdim yeniden.
Canım annemin gelişiyle gardırobuma yeni ve mavi ve çiçekli bir elbise kattım mesela :)) olalala!
Dikiş dikmek büyük eğlence inanın bana.
Her ne kadar annemin “ara teğel, yan teğel, düz baskı” vs yönlendirmeleri altında daraldıkça en yakın yargıcı’nın yolunu tutmaya bir kaç kez meyletmişsem de günün sonunda elbisem şahane oldu, bi tek bende var hatasıyla kusuruyla yanlış teğeliyle bana ait :)
Hep inandığım gibi kalıcı değilsek de kalıcı bir şeyler bırakmak için birşeylere zaman ayırmak gerekiyor.
Okuduğunu yaşadığını hissettiğini anlatmak aktarmak gibi, yazmak gibi, dikmek sökmek çiziktirmek resim yapmak gibi bi dolu yöntemi var bunun.
Daha net konuşmak gerekirse kesip biçerek, dikip birleştirerek, okuyup yazarak var etmeye çalıştığım bi şeyler var benim...

işgüzarlığa kılıf :)


anlatmaya gerek var mı bilmiyorum 
kılıf diktim işte, akıllara zarar :)