29 Eylül 2011 Perşembe

cetvelden bile büyük!

Ekim geldi, malum doğumgünü ayı. 
Çakıl her gün pazarlık ediyor. Az evvel telefonla konuştuk 
Bakkal amcası (çakıl "buyrun efendim" taktı adını, telefonu hep bu şekilde açtığı için) Çakıl'a bir boy ölçme cetveli vermiş. Ama Çakıl ölçemiyormuş çünkü onun boyu bu cetvelden büyükmüş. 
Boyu cetvelden bile büyük olduğuna göre ne zaman doğumgünü olacakmış.







Konuşmanın devamı;
Çakıl: Anne, cetvelden bile (!) büyüğüm artık doğumgünüm ne zaman olacak?
Anne: bir ay sonra kızım, az kaldı.
Çakıl: bir kere daha okula gidip gelince mi?
Anne: hayır
Çakıl: iki kere gidip gelince olacak o zaman
Anne: hayır kızım daha bir ay var, 20 kere daha okula gidip gelmen lazım
Çakıl: 20 mi? oooooff o kadar gidemem 3 kere daha giderim sonra yaparız doğumgünümü, şimdi konuyu kapatalım mı?

benden aldığı her şeyi geri bana satıyor, pazarlığa çevirdiği ve çok uzattığı konularda pazarlık etmeyelim lütfen konuyu kapatalım mı derim hep. Bana karşı kullanıyor bacak kadar pardon cetvelden bile büyük boyuyla. 

28 Eylül 2011 Çarşamba

fırtınalara fırsat verin!

bitmiyor canım blog, okuduğum kitaplar, takip ettiğim yayınlar dolayısıyla algıda seçicilik olabilir diyorlar.
Algım kapanıyor aslında, aklım dimağım kapanıyor beni okumayın artık; başka internet sitelerini okuyun;
Ne bileyim Bursa Müftülüğü'nün web sitesini okuyun mesela:
Bursa müftülüğünün web sitesinde aile içi iletişimde altın kurallar diye bir bölüm var;
madde 4: Saldırı hakkı tanımak: Bir insan her zaman neşeli, mutlu olması hoş olurdu ama, bu mümkün değildir. Eşinizin sinirli olmasının nedeni sizinle hiç ilgili olmayabilir. Ona saldırı hakkı tanımak gibi güzel bir armağan verirseniz fırtınaya fırsat vermezsiniz.
madde 14: Fırtınalara fırsat verin: “Bu adam beni deli etti “ diyorsanız, bırakın fırtına essin, arkasından sağanak yağış gelsin, sonradan çiçekler açacaktır.

İnanılır gibi değil di mi?
İnsanlığın başlangıcında toplayıcı ve yetiştiriciliği sayesinde sürdürülebilir beslenmeyi sağlayan, bitkileri tanıdğı için şifa veren, tedavi eden ve türün devamını sağlama yeteneği olan doğurganlığı sayesinde neredeyse tanrıça mertebesinde görülen kadın'ın şu geldiği hale bakın.
İnsanlığın gelişiminde bir yerde (ki o yerin neresi olduğunu da insanlık tarihi kitapları açıkça işaret ediyor) zincir kırılmış, anaerkil ve insan odaklı yaşam düzeni değişmiş. Sonra dağlara taşlara kök salmış bir ataerkil düzen sorunu oluşmuş ve kırılmıyor değişmiyor değiştirilemiyor.
Kadına yokmuş gibi yapmak düşüyor bunları dert etmek yerine fırtınalara fırsat vermek...

İnsanlar feminizm hakkında atıp tutarken delirmemek içten değil. Sanki yukarıdaki maddeler yok, sanki kadına hayvan muamelesi yapılmıyor sanki gerçekten kadın ve erkeğin denk olduğu bir homo sapiens familyasıyız, ama işte aramızdan birileri beyinsiz olduğundan branşlaşıp eğitime adıyor kendini, gözleri kör olana kadar kitaplar okuyor çalışıyor didiniyor (hoş zaten o kitapları da başka beyinsizler yazıyor), konu hakkında uzman filan oluyor günün sonunda en muteber açıklamayı müftülük yapıyor

Saldırı hakkı tanı, fırtınalara fırsat ver!
Bravo!!!....

küfür sinkaf



Deliriyorum ve delirip giderken seni de delirtmek istiyorum blog,

bak düşün, yıl be yıl "kadın insandır" deyip durduk, bi dolu mücadele verildi; eylemleri, uluslararası çalışmaları, hukukçuların çalışmalarını, araştırmaları, emeği, anlatmaya elim yetmez.
En sonunda tecavüzcüyü affetme hikayesi kanundan çıkarıldı.
Ne oldu peki?
aradan yıllar geçti masumcacık basitcecik bir yargı raporu, hem de yargı yükünü hafifletme raporuyla hoop kanuna geri koyuluverecek bu madde.
Neymiş efendim tecavüzcü mağdure ile evlenirse "aman da çok şükür zaten beni bu halimle kim alırdı" diyerek koluna girip mihraba doğru yürüyecekmiş kadın.
Allah bin türlü belanızı versin!
Tecavüzcüyle evlenilir mi? Aklınız dimağınız alıyor mu? Sokakta yan baktı diye komşunu bakkalın çırağını affetmeyip kin tutarsın, hatta kafa göz girişirsin, konu kadına gelince "affet evlenin hadi bakiim toplum temizlensin" öyle mi?
Sadece 2 dakika gözünüzü kapatıp bi cinsel saldırıya uğradığınızı düşünün, kadınlar ve erkekler.
Affedilir yanı var mı?
Sonra sen nasıl bir devletsin ki suçu azaltamayıp bertaraf edemeyip üstünü bu şekilde örtmeye çalışıyorsun
nasıl bir toplumsun ki adliyen tecavüzcülerle dolu, bi tek bu sorunu halletsen yargı yükün hafifleyecek
Utanç içinde kıvranmayıp şu raporu yayınlatana, yayınlayana, yazana, inanana, düşünene, kadına tırnağı kadar kıymet vermeyene, bu düzeni bu haliyle kurana, sürdürene ağız dolusu küfrediyorum!

15 Eylül 2011 Perşembe

bavul / dolap / elbise / sandık / okul


taşınırken eski bir bavul buldum, içinden tee üniversite yıllarında giydiğim kıyafetler çıktı.
uzun hippie etekler, tişörtler, bol paça bi pantalon ve bir de upuzun keten elbise.
bu elbiseyi okulda uzun saatler kalacaksak giyerdim, incecik bir battaniyeye bürünmekle bu elbiseyi giymek aynı şeydi benim için.
yemekhane eyleminde mesela,
biraz çalışıp biraz çimenlerde uyuduğumuz final dönemlerinde mesela.
sonra mevlüt kıyafetim oldu bu benim, dedemin mevlüdü, ramazan duaları, anneannemin mevlüdü...

taşınırken bir dolap aldım mudo'dan,
bakınca bayıldım eski görünümüne, boyasına
yatak odama koymak istedim, eskimiş mavi bu dolabı sipariş edip bekledim.
ben yokken gelmiş chona bilmez ne sipariş ettiğimi tabi, gelen dolap yeşil.
üstelik benim istediğim maviden bile güzel
kıyamadım değiştirmeye merdiven sahanlığına koydum
kapağını açınca anneannem kokuyor
evet saçma geliyor biliyorum ama sandık kokuyor
ham ağaçla karışık sandık kokusu.
ben de içine anneannemin ördüğü dantelleri, annemin elleriyle hazırladığı örtüleri, beyaziş nevresimleri koydum. her açtığımda burnum sızlıyor.

bu sabah kızımın ilk okul günüydü.
giydim uzun keten elbisemi, açtım dolabımın kapağını gittim anneanneme;
seni kandırıp okula kaçardım bak şimdi ben kendi kızımı okula götürüyorum
hani senin "kızı da göremedim" diye diye sızlanarak göremeden gözlerini yumduğun kızımı...
dediğin gibi dünyaya gelen büyüyor, o da büyüyüp hırhızana karışacak belki.

bu dolabı çakıla çeyiz ayıralım iyisi mi...

14 Eylül 2011 Çarşamba

yeşil peri gecesi

Ayfer Tunç'a olan hayranlığımı bilirsiniz.
Bitmesin diye saklaya saklaya okuduğum bir Ayfer Tunç romanı Yeşil Peri Gecesi.
Kapak kızı'nı okuyanlar hatırlayacaklardır, ordaki Şebnem'in bu kez baş kahraman olduğu bir roman.
Kitap toplumun ahlakını, değer yargılarını, kimliksiz ve duyarsızlaştırılmasını oldukça açık bir şekilde ortaya koyuyor. Etkileyici dilinden, gerçekçiliğinden, gerçeklerden tiksindirme yeteneğinden bahsetmek yerine cümlelerden ve alıntılardan bahsedeceğim.
Kitap içinde öyle cümleler var ki, ciddi anlamda sarsılmamak elde değil.
Ve bi dolu şarkı sözü, düşünce alıntısı, şiir serpiştirilmiş içine.
"gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk 
hiç bir yere gitmiyor" edip cansever.

Radikal'in Ayfer Tunç'la röportajından;
Başkarakteriniz olan Şebnem’in yaptıkları ve söyledikleri oldukça ‘sert’, öfkeli. Acılarını, cümle âlemin ikiyüzlülüğünü tüm gerçekliğiyle vuruyor okuyanın yüzüne. Rahatsız edici bir hikâye anlatıyor. Kitabın sırrı da bu rahatsız edicilikte saklı…

Anlatıcı kadın romanın bir yerinde “Umut bana ancak öfke kılığında görünebilir, umut bundan böyle ancak kısa ve öfkeli anların hükümdarlığı olabilir” diyor. Öfkenin umut aşıladığı zamanlar vardır ve edebiyat tarihinde pek çok devrim hikâyesi öfkeyi umuda dönüştüren hikâyelerdir. Yeşil Peri Gecesi’nde kadının hayat serüveni aracılığıyla simgelenen çürüme öylesine trajik ki, bunu romantize ederek veya yumuşatarak anlatırsa idama götürülürken son söz olarak “Bu bana bir ders olsun” diyen Temel kadar komik olur. Ben günümüzde hayatın her alanında yaşadığımız ikiyüzlülüğün yumuşak bir biçimde anlatılması aşamasını çoktan geride bıraktığımız kanısındayım. İnsanlığı vahşete götüren bir ikiyüzlülük çağını dünya ölçeğinde yaşıyoruz. Irak’ın işgalinin bile kimilerince bir demokrasi müjdesi haline getirildiği bir çağda iyi niyetli eylemlerin pek azı gerçekten iyi niyetli. Öte yandan toplumsal bir çürümeden söz ediyorsak ve gerçek hayatta bunun karşılığını bulmamız hiç zor değilse, bir zahmet biraz rahatsız olalım artık, dünya çürüyor çünkü.

13 Eylül 2011 Salı

lost

Yorgun ve yalnızım.

Akşamdan yatamayan, yatsa da uyuyamayanım
Özlemekten burnunun direği ne ki; diş etleri bile sızlayanım
Kurdun saatinde uyanıp düşünce dehlizlerinde kaybolanım.
Düşün, özle, debelen, kıvran; elde var karmaşa!
Pazardan beri sabah ezanının müdavimiyim.
Benden başka herkes uyuyor…
Sürekli yargılananım,
"Sen kimse sana karışmasın ama ben herkesi idare edeyim istiyorsun" cümlesinin hitap öznesiyim
Kalbi ve ciğerleri ağır iş makineleri ile talan edilenim
Beklemekten başka çaresi olmayanım
Ben kendi içinde kaybolanım…

9 Eylül 2011 Cuma

büdoma, biddoma, cindoma :)


En çok dilini seviyorum,

güler yüzlü neşeli cıvıl cıvıl insanlar
herkesin acelesi var
malum geçmişten gelen yağmur gelmeden işi bitirme telaşı iliklerimize işlemiş
konuşmamız bile hızlı bu yüzden.
bi de sözcükler var
hiç bir dile benzetemediğim 
mesela uzunluk ölçüleri 
büdoma, biddoma, cindoma:)

6 Eylül 2011 Salı

mektepyan


Yavru bir güvercinin çatı kenarından ilk uçuşunu gördünüz mü hiç?
güvercinlerde dişi ve erkek sırayla ve eşit sürelerde kuluçkaya yatarlar.
Yumurtadan çıkarana kadar yavruyu birlikte davranırlar.
sonra vakti geldiğinde o yavruya beraber uçmayı öğretirler, tenhada.
en temkinli halleriyle yuvanın kıyısından en yakın köşeciğe, hopcacık uçururlar yavrularını.
sonra bir gün yavru güvercin; yıldız-poyraz-karayel filan alır arkasına, kendi dengesini bulup kendi başına uçuverir işte.
bizim yavru güvercinimizin uçuş dersleri de başlıyor artık.
bi dolu araştırma, görüşme sonrasında okuluna karar verildi çakıltaşımın.

miniğim okula başlıyor;
küçücük elleri, kocaman büyüttüğü şaşkın gözleri ve büyük okula gitmenin heyecanıyla pırpır dolanıyor evin içinde.
Kendini bilen, sosyal bilinci açık, kalender bir çocuk olsun dilerim.

Ben çocukken köyde, okula gidene "mektepyana gitti" denirdi.
Çakılım mektepyan'da bundan böyle...