31 Ekim 2011 Pazartesi

iyi ki doğdun lokumum!

Benim güzel kızım,


Büyüyorsun, hayret ettiğim bi hızla geçiyor zaman. Daha da geçecek, hızlıca akıp gidecek yıllar ve sen; şu anda hayranlıkla yüzüne baktığın, her yaptığını büyülü bakışlarla izleyip örnek aldığın annen dışında başka büyüleyici insanların varlığını da keşfedeceksin.

Birileri gelip kalbini hızlı hızlı çarptıracak, o günlerde ben yaşlanmış bedenin dertleriyle boğuşan, yavaşlamış ve cazibesini yitirmiş bir model olacağım senin için.

Ama benim sana asıl söylemek istediğim şu ki benim güzel kızım; ben, seni bu hayatta en çok ama her şeyden çok sevecek insan olacağım. Eminim sana bunları söyleyen bi dolu insan çıkacak karşına, inanma güzel kızım, benim sevgimin ötesi yok vedası yok ayrılması beklentisi boşanması aldatması saklanması yok. Dilerim sana bunları söyleyenlerin ki de böyle olur, dilerim hep en güzel en doğru insanlara rastlarsın ama benim durumum hiç değişmez, seni hayatta en çok seven insan hep ben olacağım.

Ve işin en kötüsü şu ki; şimdi bunca paylaşımla dialogla dakika dakika beynime kaydettiğim anılarımızı, maceralarımızı, yaramazlıklarımızı, mutluluklarımızı, sen hayatının en küçük yaşlarına denk geldiği için hatırlamayacaksın, kimse hatırlamaz bu yaşlarını. Oysa benim ömrümün en kıymetli anıları bunlar, senin bilinçaltında küçük güzellikler olarak kalacaklar sadece. Ben bakışlarını, yorumlarını, gülüşünü, ağlayışını, hiç bir şeyini unutmayacağım.

Ben sana çocukluğunu anlatacağım, belki hiç anlamayacaksın. Ergenlikte dellenip tepeme çıktığında gözlerinde o hayran bakışlardan eser olmayacak.
Hiç bir zaman bilmeyeceksin ne hissettiğimi, bize de hep dedikleri gibi ‘anne olana dek’…

İlla ki birini, birilerini seveceksin, lütfen sev, çok sev. Kalbinle ruhunla aklınla sev. Gün gelecek o birilerini bize tercih edecek, kendi yoluna gideceksin. Eğer sevdiğin delinin tekiyse (nolur olmasın) bize meydan okuyacak, bizi halden anlamaz, geri kafalı, kuralcı, sıkıcı bulacaksın. Her durumda kendi yoluna gidip kendi hayatını kuracaksın miniğim.
Günün sonunda ben senin aklında aksi, yokuş, huysuz ve seni kimselerle paylaşamayan bencil biri olarak belirirsem bana sinirlenmeden önce bu yazıyı oku, hatırla kızım.


İyi ki doğdun güzel kızım.
Son olarak bil ki her ne olursa olsun, ne yaparsan yap, ne söylersen söyle, ben seni hep çok ama çok seveceğim.
Benim güzel çakılım, bunu sakın unutma...

20 Ekim 2011 Perşembe

mutlu yıllar sevdiğim

dengem,
döngüm,
merkezim,
... 
iyi ki doğdun!

12 Ekim 2011 Çarşamba

gözyaşı / gökkuşağı

Dün akşam çakıl'la yalnızdık.
başlangıçta öyle huysuz ve mutsuzduki üstündeki kara bulutu dağıtamadım.
bi şeylere canı sıkılmış ya da fazla özlemiş ya da canı huysuzlanmak istemiş bilemiyorum
ne dediysem istemedi, bütün önerilerimi reddetti
sonra kendi halinden ve mutsuzluğundan öyle mutsuz oldu ki usul usul ağlamaya başladı.
ne yapacağımı şaşırdım, içimi demirdövenler ezdi onu öyle görünce.
Sonra bi an başını kaldırdı
"gözyaşlarım ne renk?" diye sordu bana!
ahh ne acayip bi andı, o minicik suratında yanaklarından dökülen yaşların rengini merak etti.

benim minik lokumum,
demek gözyaşlarının rengini soruyorsun bana?
şaşırıyorum… anlamaya çalışıyorum seni..
Güzel ve ferah bir renk, hem de çok seversin diye "sarı" diyorum, elinle yanaklarını silip "sarı değil" diyorsun.
"biraz da mavi galiba" diyorum, ooh iyice içimiz açılsın diye.
ikna olmuyorsun, "boş renk diye bi şey var mı?" diyorsun.
"yok" diyorum "her şeyin bir rengi var, bazı şeylerin bi dolu rengi var".
"Gözyaşları mesela tüm renkleri kapsar, sudur çünkü. Su; bütün renkleri tutar içinde."
Islak yanaklarına sarı, mavi, beyaz, nar çiçeği renkler serpiştiriyorum..
sonra gökkuşağını anlatıyorum sana, hani geçen gün beraber görmüştük
çığlıklar içinde zıplayıp durmuştuk.
suyu, gökkuşağını, renklerin; suyun, havanın, bulutların içinde nasıl gizlendiğini anlatıyorum sana. gökkuşağını göz yaşlarının en iyi arkadaşı yapıyorum, içim rahatlıyor.
Sana sınırsız ve sonsuz sevgi vermem yetmez, sana daima "umut" vermeliyim.
ve umut renklerin en parlağı bundan eminim!

6 Ekim 2011 Perşembe

sıçan deliğe giremeyince kuyruğuna bi de kabak bağlarmış!

çakılıma doğumgünü elbisesi dikme sözü verdim blog,
aferin bana di mi?
ne dikerim nasıl dikerim hiç bi fikrim yok
işin kötüsü hiç vaktim de yok
her günüm dolu, her akşamım programlı, her haftasonum rezerve
şunun şurasında kaldı 20 gün
bi adım atmamışlığım yetmezmiş gibi çakıltaşım her gün yeni talepler ekliyor 
"böyle uçuşurken kabarırmış gibi olsun" "bööyle etekleri yerlere kadar olsun" "böyle peri olayım koccaman kanatlarım olsun" "böyle kuşlar olsun tüyler olsun" "böyle saçlarımda süsler olsun" 
hadi blog, bi işin ucundan tut, yoksa bu böyle olacak gibi değil.

4 Ekim 2011 Salı

sew mummy sew!


Çakıl kağıtlara şekiller çizdi, sonra onları kestik beraber
kumaşlara kalıp yaptık, kestik
yine diktik.
içlerine lavantalar doldurduk
yamuk yumuk lavanta keselerimiz oldu
dresuarın üzerine geçen sene diktiğim kuşların hemen altındaki çanağa yerleştiler.
kapıdan girince yamru yumru ama lavanta kokulu olarak karşılıyorlar bizi.

sonra ben oturdum minik kızıma boya kalemliği diktim
afilli adıyla "crayon roll-up" :)

3 Ekim 2011 Pazartesi

biraz

" Her şeyden biraz kalır. Kavanozda biraz kahve, kutuda biraz ekmek, insanda biraz acı. "

turgut uyar