31 Ocak 2012 Salı

güneş hala orda bir yerlerde...

canım blog,
artık kabullendim ki buraya uğrama sıklığım çok azaldı benim.
hiç de istemiyorum aslında böyle olmasını
neyse boşverelim ne güzel kar yağıyor..
her sabah ve her akşam az da olsa yürüyorum mis gibi bembeyaz tazecik karlar üstünde.
kış biraz durultuyor insanı; ilkbaharın sonbaharın coşkusu, yazın afakanlı enerjisi bir yana, kışın bir ağırlığı var üzerimizde.
acayip bir mevsim aslında; kartopu oynarken hoplayıp zıplayıp çocuklaşıp iki dakika sonra içerde elinde kahve camın kenarında derin düşüncelere dalıyorsun. hep olduğundan olgun, mağrur, düşünceli ve durgun hissediyor insan kendini sanki.
sonra düşünmeyi durdurmanın yolunu düşünürken ipin ucunu çoktan kaçırmış oluyorsun.
Tam böyle zamanlarda neyseki Charles Bukowski geliyor aklıma;
"böyle bir şiiri bitirmenin yolu aniden susmaktır" ....

17 Ocak 2012 Salı

yüreğim kopkoyu kanıyor, dalga dalga kusmak geliyor içimden

içimdeki acı, öfke, çaresizlik, inançsızlık yere göğe sığmıyor
yüreğim kopkoyu kanıyor, dalga dalga kusmak geliyor içimden
bu ayıp, bu utanç, bu ülkeye bir ömür yeter...
bu karikatürü bu bloga koyuyorum ki; durumun vahameti iyiden iyiye içimize otursun!!

Kar kurabiyesi :)

Dışarda tipi ...
evde taze çekilmiş ve demlenmiş kahve kokusu
hadi bu kurabiyelerden de yapın
varsa ateşlerinizi yakın
dışarda sahte bi temizlik sahte bi aydınlık var
şimdi her yer her şey bembeyaz
bi kere de inanalım hep beraber tertemiz bembeyaz dünyaya ...

100gr tereyağ
1 su bardağı esmer şeker
1 yemek kaşığı toz şeker
1 yumurta
1 bardak yulaf
1 vanilya /1 kabartma tozu
2 su bardağı un
gönlünüzce parçalanmış çikolata
önce yağı, esmer şekeri ve toz şekeri çırpın, sonra diğerlerini ekleyin, karıştırın, kaşıkla tepsiye dizin, pişirin, yiyin :)

6 Ocak 2012 Cuma

sabır / sukunet


çok yorucu bi haftaydı yine,
işler güçler neyse de dün beklediğim tahliyeler de çıkmayınca, umutsuzluk, çaresizlik, hukuksuzluk, yoksunluk resmen tüm ağırlığıyla çöktü üstüme.

ister içinden bak ister dışından insan hukuka az da olsa güvenmemeye başlayınca uzayda asılı kalıyor, ayağını basacak yer yok işte.

sabır çekmek bu milletin kaderi.
neyseki tespihi bilen tanıyan milletiz
boncuk boncuk, usul usul, aydınlığa sabır çekiyoruz.

3 Ocak 2012 Salı

geçmişten hikayeler

"yaklaşık 8 yıl önce evliliğimin ilk yıllarında yaşadığım 1 saatlik bir kesitten bahsetmek istiyorum. çalışma günüydü. iş çıkış saatine yakın bir zamanda telefonum çaldı. arayan eşim Ayşen'di. ancak telefonda Ayşen'in şirketten bir arkadaşı vardı. bana acilen Amerikan Hastanesi'ne gelmemi ama merak etmememi söyledi ve telefonu kapattı. belli ki ambulans içindeydiler siren sesi çok yakından geliyordu. ne yapacağımı şaşırdığımı ve ellerimin tiitremeye başladığını hatırlıyorum, yanımdakilere bir şeyler söylemeye anlatmaya çalışıyordum ancak sesim titriyordu.
Kendimi o ana kadar soğukkanlı biri sanırdım. Bu tip durumlarda telaşlanmadan hareket edebileceğimi düşünürdüm. etrafındakiler "ne oldu?" diye soruyorlar ben de sadece "bilmiyorum" diyordum.
yaklaşık 5-6 dk süren şok halimin ardından eşimin telefonunu çevirdim. "Nilay çabuk söyle ne oldu?" diyebildim. Yine aynı şey "merak etme". sonunda "bir kaza yaptık beraber ama merak etme, acilen gel" diyebildi. 20 kere merak etme denir mi? 20 kat daha fazla telaşlandım.
Arabaya koştum, kullanamayacağımı düşünen arkadaşım peşimden geldi. inanılmaz bir beşiktaş trafiği vardı, yaklaşık 30 dk sürdü hastaneye gitmem. onlarca kötü senaryo yazdım kafamda, pek iyi bir şey gelmiyor insanın aklına, dışarıya tamamen kapatıyor insan kendini. sakinleştirmek için arkadaşımın söylediği şeyleri hiç hatırlamıyorum. 
Bir an artık olmadığını düşündüm, O'nu bu kadar çabuk kaybedeceğim hiç aklıma gelmemişti. Bir kaç dakikayı O yokmuş gibi yaşadığımı hatırlıyorum, bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim hiç. O esnada yok  gibiydi artık. kendimi sanki bu habere hazırlıyordum. telefon elimde tekrar aramaya korkuyordum. 
Acilin kapısından girdim. Nilay karşıladı beni. Ayaktaydı. Kazayı anlatmaya çalışıyordu. Saatlerce konuşacak gibiydi. Suçluluk duygusuyla beni sakinleştirmeye çalışıyordu sanırım. "bize çarpan arabadaki doktordu" kısmı kalmış aklımda.

Röntgen için sedyeyle odaya geçirirlerken beni gördü, elini kaldırdığını hatırlıyorum, yanımda bir hemşire de tansiyonumu ölçmeye çalışıyordu o sırada."

Alberto'nun notlarında buldum dün akşam, izinsiz yayınlıyorum. hoşuna gideceğini sanmam ama yine de bu blogta olsun istedim.

2 Ocak 2012 Pazartesi

bal, reçel, royal icing :)

Çakıl'ın okuldaki yılbaşı partisi için yılbaşı kurabiyeleri yaptık beraber.
Yavrum o kadar girdi ki artık bu işlerin içine.
Okulda yapışkan maddeler konusunu işliyorlarmış
uhu ya da tutkal yoksa evdeki hangi malzemeleri yapıştırıcı olarak kullanbiliriz diye sormuşlar.
Çakıl'ın cevabı; bal, reçel, royal icing :)
Kurabiye ev yapıp duvarları birbirine royal icingle yapıştırmak için öyle çok uğraştık ki geçen hafta, harç sıva neyse royal icing de o artık çakıl için :)